buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am
Similar topics

 

 Ahmed B. Hanbel'in Yaşayışı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

Ahmed B. Hanbel'in Yaşayışı Empty
MesajKonu: Ahmed B. Hanbel'in Yaşayışı   Ahmed B. Hanbel'in Yaşayışı Icon_minitimePaz Haz. 27, 2010 10:40 am

Ahmed B. Hanbel'in Yaşayışı

İmam Ahmed b. Hanbel'in hayatını ve çektiği mihnetleri anlat¬tık. Fakat yaşayışı ve geçim kaynağını söylemedik. O, bolluk içinde mi, yoksa darlık içinde mi yaşamıştır? Acaba halîfe ve emirlerin ih¬sanlarını kabul eder miydi? Bütün bu soruların cevaplandırılması gerekir. Ahmed b. Hanbel, fakir bir hayat sürmüş ve bol bir ser¬vete sahip olmamıştır. O, fakirliği, nereden geldiği bilinmeyen bir mala sahip olmaya tercih ederdi. Aynı zamanda kendi üzerinde ih¬san ve yardımda bulunan bir elin mevcudiyetinden nefret ederdi.
Çoğu zaman ihtiyaç, onu bedenî olarak bir İşte çalışmaya mec¬bur etmiştir. Meselâ, bir yolculuk sırasında yiyip içeceği kalmadığı için ücretle çalışmıştır. O, bu türlü zahmetli işleri, hediye ve yar¬dım kabul etmekten üstün tutardı. Çünkü bu durumda hediye ve yardım, karşılığını yapmaktan insanı âciz bırakır, izzeti nefis sahi¬bi olan Ahmed b. Hanbel, buna tahammül edemezdi. Bu suretle O, cismini yorardı. Fakat, ruhunu hürriyete kavuştururdu. Ahmed b. Hanbel, bedenî yorgunlukla ruhî yorgunluk arasında kaldığı zaman daima böyle yapardı.
Ahmed b. Hanbel'in geçim kaynağına gelince: O, babasından kendisine miras olarak kalan bir akarın geliriyle yaşıyordu. İbnu'l-Cevzî'nin Menâkıbu'l İmam Ahmed b. Hanbel'inde şöyle denilmek¬tedir :
«Ahmed b. Hanoel'e babası miras olarak bir dokuma atölyesi (turz) bırakmıştı. O, bu atölyenin gelirini yerdi. Bunun kirasıyla kim¬selere muhtaç olmazdı. [37]
İhtimal ki başka kitaplarda «dükkânlar» diye ifade edilen şey bu atölye idi. Ebu Nuaym'ûı «Hılyetu'l-Evliyâ»smda şöyle denilmek¬tedir : «Ahmed b. Hanbel'in kuyuya makası düştü. Kiracısı geldi ve bunu çıkardı. Buna karşılık olarak, Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel), ona yarım dirhem veya daha az, yahut daha çok bir miktar para verdi. O da; makasın kendisi bir kırat değerindedir. Ben bir şey almam, dedi ve çıkıp gitti. Birkaç gün sonra Ahmed b. Hanbel, ona: Dükkânın kirasına ne veriyorsun? dedi. O da: Üç aylık kirala¬dım ve her ay için üç dirhem vereceğim, dedi. Bunu, Ahmed b. Han¬bel onun hesabına saydı ve helâl olsun, dedi.»
GörüyorsunUz ki bu fıkra, Ahmed b. Hanbel'in sön derecede baş¬kalarının hakkını gözettiğini anlatmaktadır. O, bu kiracısından böy¬le bir iyilik görmüş, daha sonra onun üç aylık kirayı -ödemekte güç¬lük çektiğini anlayınca ona kalan hakkını helâl etmiş ve onun iyi¬liğine karşılık kendisi de bir iyilikte bulunmuştur. Ahmed b. Han¬bel'in geçimini temin ettiği bu gelirinin, îbn Kesir, 17 dirhem oldu¬ğunu söylemektedir. Tarih'inde O, şöyle anlatır «Ahmed b. Han¬bel'in mülkünün aylık geliri 17 dirhem idi. Bunu ailesine harcar ve bu kadara kanaat ederdi. Allah, sabırlı ve kendisinin rızâsını uman bu kuluna rahmet eylesin!»
Şüphesiz ki onun bu geliri çok azdı. îbni Kesîr'in söylediği mik¬tar ister doğru olsun ister doğru olmasın, birçok haberler gösteriyor ki onun geliri ihtiyacını karşılamıyacak kadar azdı. Fakat o, gayet kanaatli ve sabırlı idi.
Ahmed b. Hanbel, bu kadar az bir gelire kanaat ederek Allah'a hamd ediyor ve hiçbir kimsenin ihsanına razı olmuyor ve yardımını kabul etmiyordu.
O, bu az geliri ihtiyacını karşılamadığı zaman şu üç yoldan bi¬rine başvuruyordu:
1 — Borç almak mecburiyetinde kalıyordu. O, kira alma zama¬nı yaklaşınca, kendisine borç veren kimsenin verdiği şeyi borç ola¬rak kabul edip yardım olarak kabul etmediğinden emin olursa ve yolcu olmazsa buna başvuruyordu. Borç aldığı kimsenin takva sa¬hibi ve malının helâl olmasına, şüpheli olmamasına dikkat ediyor¬du. Rivayet edildiğine göre, bir defa bir şahıstan iki yüz dirhem borç almıştı, sonra bunu geri vermek üzere ona gitti. Borç veren kimse: Ey Abdullah'ın babası (Ahmed b. Hanbel), bunu sana geri almak niyetiyle vermedim, dedi. Ahmed b. Hanbel de: Ben bunu ancak sana geri vermek niyetiyle aldım, dedi.
2 — Bir iş arardı. İşin çeşidi ne olursa olsun, o İşte çalışmaktan çekinmezdi. Çünkü eli üste çıkaran ve alta düşürmeyen her işşe1 reflidir. [38] Başkalarının artıklarını ve mallarının döküntülerini alinak gibi insanı aşağı bir duruma düşürmeyen ve dînin müsaade et¬tiği hiçbir iş küçümsenemez.
Yukarıda gördük ki, yolda kalınca Ahmed b. Hanbel ücretle yük taşıyor, bazan da dokumacılık yapıyordu. Zehebî, Tarih'inde aynen şöyle der:
«Bizim bir komşumUz vardı, bir gün bir kitap getirdi ve bu ya¬zıyı tamyormusunUz? dedi. TanıyorUz : Ahmed b. Hanbel'in yazısı¬dır, bunu senin için nasıl yazdı? dedik. O da şöyle söyledi: Mekke'de Süfyan b. Uyeyne'nin yanında kalıyorduk, Ahmed'i birkaç gün kay¬bettik. Sonra onu sormak için geldik, kapısı örtük idi. Ne haber? dedim. Elbiselerim çalındı, dedi. Ben de: Yanımda birkaç dinar var, istersen arkadaşlık hatırı için, istersen borç olarak vereyim, dedim. Kabul etmedi. Bunun üzerine bana ücretle yazı yazar mısın? diye sordum. Evet, dedi. Bir dinar çıkardım. Ahmed b. Hanbel: Bununla bana bir kumaş al ve ikiye ayır, yani biri peştemal biri de üstlük olsun, biraz da kâğıt getir, dedi. Ben de dediğini yaptım ve biraz da kâğıt getirdim. O da, bunu bana yazdı.»
Ahmed b. Hanbel, bazan bir kısım basit dokuma işleri de ya¬pardı. Zehebî, îshak b. Rahuye'den şöyle rivayet eder:
«Ahmed b. Hanbel ile Yemen'de Abdurrazzak'ın yanında idik. Ben üstte, O da alttaki odada oturuyorduk. Ben, istesem bir câriye satınalabilecek durumda idim. Öğrendim ki Ahmed b. Hanbel'in na¬fakası bitmiştir. Ona bir şeyler vermek istedim, kabul etmedi. îs-tersen borç olsun, istersen yardım olsun, dedim; yine kabul etmedi. Sonra baktım ki O, uçkur bağı dokuyor ve bunu satıp nafakasını temin ediyordu.» [39]
3 — Ahmed b. Hanbel, herkes için serbest olan ekin kalıntıları¬nı toplardı. O büyük bilgin ve muhaddis ipini omUzuna alır, arazî üzerinde bırakılmış olan ekin kalıntılarını toplamak için giderdi. An¬cak sahibinin müsaadesi olmadıkça hiçbir tarlaya girmemeye ça¬lışırdı. Bu konuda ondan şöyle rivayet edilir: «Yaya olarak yazıya çıkmıştım, bir şeyler topladık. Bir kısım insanları gördüm ki halkın tarlalarını mahvediyorlardı. Sahibi müsaade etmedikçe hiçbir kim¬senin herhangi bir tarlaya girmesi doğru [40]olmaz. [41]

Halîfelerin İhsanlarını Ve Vazife Almayı Reddedişi

Ünü sağlığında her tarafa yayılan, ölümünden sonra nesiller bo: yu adı anılan, dünyanın değersiz ve fâni şeylerini değil, büyük bir ilim mirası bırakan Ahmed b. Hanbel İşte budur. Çalışmak onun şe¬refini azalİmamış, aksine nesiller boyu yükseltmiştir. Çünkü insan¬ların ruhuna madde hâkim ise de, ruhî ve aklî üstünlüğü takdir edenler de vardır, insanlar, bu değer ve meziyetleri kendileri elde etmemiş olsalar da, içlerinde insaf ve insanlığın mânâsından bir eser bulunanlar, onlara sahip olanlara hayranlık duyarlar. Ahmed b. Hanbel'in şu iki şeyden kaçındığını öğrendiğimiz zaman, onun büyüklüğünü daha iyi anlamış oluruz:
1 — Bir devlet memuru olmak,
2 — Vali veya halîfenin ihsanını kabul etmek.
Âhnıed b. Hanbel'in resmî vazifeye tâyin meselesi ile ilgili ola¬rak şöyle rivayet edilir: İmam Şafiî, ilk defa 195 H. yılında Bağdad'a gelip kendi görüşlerini burada yaymaya başladığı zaman Ahmed b. Hanbel ondan ayrılmıyordu. Bağdad'ta olsun, sefere çıkmış olsun, hadis tahsili için onu takip ediyordu. îmam Şafiî, daha önce de söy¬lediğimiz gibi, onun Yemen'e Âbdurrazzâk b. Heramam'dan hadîs rivayeti için gideceği ve bu uğurda çekeceği zahmeti gözönüne ala¬rak, kendisine bir yardımda bulunmak istemiştir. Şafiî'nin durumu el-Emîn [42]'in yanında çok iyi idi. el-Emîn, Şafiî'ye Yemen'e tâyin edilmek üzere bir kadı bulmasını teklif edince, Şafiî, de Ahmed b. Hanbel'i tavsiye etti. Böylece Ahmed b. Hanbel'in.adı geçen Âbdur¬razzâk'dan hadîs dinlemesi kolayca mümkün olacaktı. Durumu Ah-med'e anlattı, o da bu teklifi reddetti. Şafiî aynı teklifi birkaç kere tekrarladı ise de, Ahmed b. Hanbel, dâima saygı duyduğu hocasına, kesin olarak şu cevabı verdi: «Ey Abdullah'ın babası (Şafiî), bunu senden ikinci defa işitirsem, beni bir daha yanında göremezsin.» [43]
Görüyoruz ki, Ahmed b. Hanbel, hocasının bu teklifini reddet¬miştir. Çünkü O, tam manasıyla adaletli olmayan sultanın emrinde çalışmayı uygun bulmuyordu. Bu noktada onun hocasıyla görüş bir¬liğinde olmadığını görüyorUz. Hocası Şafiî, daha önce Yemen'de dört yıl kadar bir zaman vazife yaptığı için hükümdarların ne de¬recede adaletli olmaları gerektiğini bildiği halde, takva bakımından Ahmed b. Hanbel'den daha mı geri idi? Bu sorunun cevabı şudur: Şafiî, eğer adaleti yerine getirmek için çağınlmışsa, isterse onu çağıranın kendisi adaletsiz biri olsun, adaleti yerine getirmeyi bir va¬zife sayıyordu. Çünkü bu durumda O, kendisini bu vazifeye tâyin eden için değil, Allah için çalışacaktır. Onu tâyin edenin âdil olma¬yışı, kendisinin adaletli olmasına mâni değildir. Meselâ, Ömer b. Ab-dilaziz, Süleyman b. Abdilmelik'in veliahdı olmadan önce İman, takva ve adaletiyle bilinen bir kimse idi. Adı geçen Süleyman ise, diğer Emevî hükümdarlarından farksızdı. Eğer vazifeye tâyin edil¬mesi istenilen kimse, kendisinde adaleti gerçekleştirme yetkisini gö rüyorsa tâyin edilebilir.
İşte Şafiî'nin görüşü budur. Ahmed b. Hanbel ve ondan önceki Ebu Hanîfe gibi İmamların görüşüne gelince; bunlar, zâlim hüküm¬darlar tarafından vazifeye tâyin edilmeyi, onlara bir nevi yardım etmek ve onların haksız olarak topladıkları malı yemek gibi bir şey addediyorlardı. Bunun için onlar, vazife almayı reddederek takva¬dan ayrılmıyorlar ve haksız gördükleri kimselere yardımcı olmak¬tan uzaklaşıyorlardı.
Âhmed b. Hanbel, kadılık vazifesine tâyini reddettiği gibi, hali¬fe veya vali tarafından gelen her türlü ihsanı da reddetmiştir. Esasen bu konuda fakihler üç kısma ayrılmaktadırlar:
1 — Sultan veya halîfenin malından bir şey almayı hoş görme¬yen ve kendilerine bir şey verilince onu şiddetle reddeden fakihler. Ebû Hanife ve Süfyân-ı Svrî bunlar arasındadır. Meselâ, Ebu Hanîfe böyle bir şey almaktan şiddetle kaçınırdı. Halbuki O, bu suretle ken¬disini tehlikeye attığını biliyordu. Çünkü el-Mansur, onun kendisine bağlı olup olmadığını, ihsanlarını kabul edip etmemesiyle anlıyor¬du. Kısaca, bu kısma giren fa,kîhler, hem vazifeyi hem de ihsanı ka¬bul etmiyorlardı.
2 — Halîfelerin ihsanlarını kabul eden fakihler. Bunlar, böy¬lece herhangi bir ihtiyaç sahibine veya ianeye muhtaç olan ilim eh¬line yardım etme imkânına kavuşuyorlardı. Bu suretle ilim adamı¬nın, ilmin şerefine lâyık bir hayat geçirmesini temine ve müslüman-lann israfa düşmemelerine çalışıyorlardı. Bu fakîhlerin başında Ha7 san el-Basrî ve îmam. Mâlik gelir. Onlara göre halîfelerin verdiği ih¬sanlar, müslümanlarm malı olup ilim ve dînî tahsil yapan, müslü-manlara dînî meseleleri öğretmek için kendilerini vakfeden kimse¬ler buna daha lâyıktır. Bu bakımdan onlar asker gibidirler. Asker¬ler, memleketi düşmandan korumak için kendilerini vakfetmiş olup nasıl vatanı savunuyorlarsa, aynı şekilde âlimler de sapıklığı önlemek, dinde bir gedik açılmaması ve ümmetin manevî bütünlüğü¬nün bozulmaması için çalışıyorlar. Bu ikinci kısma giren fakîhler,halîfelerin ihsanlarını boyun eğmeksizin kabul ediyor ve valilerce verilenleri de alıyorlardı.
3 — Hem kadılık vazifesini, hem de ihsanı kabul edip bunu bir sadaka olarak ihtiyacı olanlara veren fakîhler. îşte îmam Şafiî bun¬lar arasındadır. O, aldığı hiçbir ihsanı (atâ'yı) kendisi yememiştir. Ancak Mısır'da Muttalib oğulları için ganimetin beştebirinden (1/5) kendisine ayrılan hisseyi yemiştir.
Şüphesiz ki Ahmed b. Hanbel, Ebû Hanîfe'nin yolunu benimse¬miştir. Bununla beraber O, Abbasileri sever ve onlar aleyhinde ha¬reket etmezdi. Mihnetten önce de sonra da, ne ihsan (armağan) ne de vazife kabul etmiştir. Fakat, bazan ihsan ve hediye kabul etmek mecburiyetinde kalırdı. Lâkin bunu evine sokmaz ve ihtiyacı olan¬lara dağıtırdı. Bu hususta şöyle bir rivayet vardır: Halîfe Mütevek-kil'in Veziri, Ahmed b. Hanbel'e bir yazı göndermiş ve şöyle demiş¬tir: «Emiru'l-Mü' minin, sana bir armağan tahsis etmiştir. Huzuruna çıkmanı emrediyor. Bu hususta ya Allah'a sığınırsın veya bu malı reddetmek suretiyle sana karşı öfkelenen (Halîfe)'nin cezasına lâ¬yık olursun.» [44]
Bu durumda Ahmed b. Hanbel, armağanı kabul etmek zorunda kaldı ve böylece kendisini tezvirci Vezirin zulmünden kurtardı. Fa¬kat aldığı bu mala elini sürmedi ve oğlu Salih'e, bunu alıp muhtaç olduğu halde sabredenlere, muhacir ve anasar'ın çocuklarına dağıt¬masını emretti. Çünkü onları bu mala daha lâyık görüyordu. Üste¬lik O, helâl olup olmadığı şüpheli bulunan veya hoşuna gitmeyen bir malın sadaka olarak verilmesini daha uygun bulurdu. Böylece Ahmed b. Hanbel, nefsini temizlemiş ve Peygamber (S.A.V)in «Sana şüpheli geleni bırak, şüpheli gelmeyene bak.» hadisine uyarak şüp¬heli şeyden Uzaklaşmıştır.
Bununla beraber tezvir işi durmamıştır. Fakat şu hikâyeden an¬laşıldığına göre Mütevekkil, bu tezvir işine kesin olarak son vermiş¬tir. Şöyle ki; şer vâsıtası olan bir kısım insanlar gelip Mütevekkil'e; Ahmed b. Hanbel senin yemeğini yemiyor, döşeğine oturmuyor, iç¬tiğin şu şeyin haram olduğunu söylüyor.» demişler; O da, bu tezvir¬lere bütün tezvircüeri kesin olarak susturmaya yeten şu cevabı ver¬miştir-. «el-Mu'tasım kabrinden çıkıp gelse ve bana önün hakkında bir şey söylese onu da kabul etmem.» [45]
Ahmed b. Hanbel, Halîfe Mütevekkil'in böylesine bir güvenini kazanınca tezvirciler susmak mecburiyetinde kalmışlardır. Mütevekkil de, onun kendisine , verilen armağanları alıp almamakta tama¬men serbest olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla Ahnıed b. Hanbel, bundan sonra her türlü ihsanı reddetmiştir.Rivayet edildiğine göre, Mütevekkil, ihtiyacı olanlara dağıtması için Ahmed b. Hanbel'e bin dinar vermiş, O da: «Ben evden çıkmıyorum. Emîru'l-Mü'minîn beni sevmediğim şeylerden affetti. Bu da sevmediğim bir iştir.» demiştir, Ahmed b. Hanbel, Halîfenin verdiği bu malı almamış, o da bunu alması için kendisini rahatsız etmemiştir. Fakat, yine de bu büyük ilim adamının gönlü hUzura kavuşmamıştır. Çünkü akraba ve ço¬cukları, Halîfenin-verdiği malı alıyorlardı. Belki de bu işi Ahmed b. Hanbel'in akrabalığı adına yapıyorlardı. Lâkin İmam Ahmeçl, onları bundan menettiği halde vazgeçmiyorlardı. İmam Ahmed onlara şöyle derdi: «Bunu niçin alıyorsunuz? Halbuki hudutlar, muattal ve boştur, ganimet'deîehline taksim edilmemektedir.» [46]
Sonra bunlarla ilişkisini kesmiş ve birlikte yemek yememiştir. Hattâ onların tandırında pişen ekmeği dahi yememiştir. Rivayete göre oklunun evindeki tandırda kendisi için ekmek pişirilmiş, fa¬kat O, bu ekmekten yemeyi kabul etmemiştir. Çünkü oğlu, Halîfe¬nin ihsanlarını kabul ediyordu. Bu durum Halîfeye söylendiği za¬man öfkelenmenıiştir. Çünkü Halîfe, onun îman ve ihlâsını biliyor¬du. Bunun üzerine Halîfe.«Ahmed, bizi oğluna iyilik yapmaktan menediyor.» demiş ve Ahmed b. Hanbel'in haberi olmadan akraba ve çocuklarına yardım yapılmasını emretmiştir.
Ahmed b. Hanbel, Halîfenin verdiği malı almamak hususunda böylesine şiddetli davrandığı halde, halîfenin malının haram oldu¬ğunu açıkça söylemezdi. Sadece kendisinin bu malı şüpheli buldu¬ğunu söylerdi. Anlatıldığına göre, hasta yatarken oğlu kendisini zi¬yaret için gelmiş ve babasına: Babacığım,, Mütevekkilin yardım ola¬rak verdiği şeyden bir miktar kaldı, bununla hacca gidebilir miyim? demiş; Ahmed b. Hanbel de: Evet, diye cevap vermiştir. Bunun üze¬rine oğlu: Sana göre bu böyle ise niçin kendin kabul etmedin? diye sormuş, babası da: Yavrum, bana göre o haram değildir, ancak ben, onu nezahet bakımından kabul etmedim, demiştir. [47]
Bu hale göre Ahmed b. Hanbel, Halîfenin ihsanını haram oldu¬ğu için değil, şüpheli gördüğü için kabul etmiyordu. O şüpheli bul¬duğu her şeyden Uzak dururdu. Dahası var, Ahmed b. Hanbel, min¬net altında kalmak korkusuyla arkadaşlarının hediyelerini bile ka¬bul etmezdi. Kaldı ki halîfe ve emirlerin hediyelerini kabul etsin! İşte İmam Ahmed b. Hanbel'in böylesine zâhidâne, Uz. Peygamber'in Sünnetine ve sahâbîlerle tabiîlerin ilmine bağlı bir hayat yaşadığını görüyorUz. O, zâhid, mütevazı ve huşu sahibi idi. Peygamber'in Sünnetinden başkasına önem vermezdi. Hattâ sünneti yerine getirmek için bir cariyeyi teserrî etmiştir. [48] Zira biliyordu ki Pey¬gamber (A.S.), Mâriyye-i Kıptıyye'yi teserrî etmişti. Ahmed b. Han¬bel, teserrîden kaçınmasının Sünnetten Uzaklaşma olacağından korkmuş ve karısından bu hususta müsaade istemiş, o da kendisi¬ne müsaade etmiştir. [49]
O, Sünnete sımsıkı bağlı kalmak uğruna her türlü işkenceyi umursamamış ve Sünnetten ayrılmamıştır. Aksine bütün mihnetle¬re rağmen selef-i Salih'in yolunda devam etmiştir. O, selef-i sâlih'-den intikal eden şeylere sarıldığı için en şiddetli işkencelere mârUz kalmış, fakat onların söylediklerini söylemiş, söylemediklerini de söylememiş; kısaca onların anlayış ve yollarından kıl kadar ayrıl¬mamıştır. Bu zühd ve takvası, böylesine selef-i Salih'in yoluna bağ¬lı kalışı sayesinde durmadan yükselmiş ve nihayet hakkıyle Dâru's-Seîâm (Bağdad)'m İmamı olmuştur.
Hadis ve fıkıh öğrenmek için îslâm âleminin dört bucağından bilginler gelip ona başvuruyorlardı. O, —Allah kendisinden razı ol¬sun— fakir bir hayatı tercih ettiği halde, bu yüksek ilim mevkiinde devamlı olarak kalmış; dolayısiyle, insanların yanında değer ve iti¬barı durmadan artmıştır.
Bu sebeple, Ahmed b. Hanbel, 241 H. yılında öldüğü zaman ilim ve takvasını takdir ederek, bu büyük İmamın şahsında temsil ve ih¬ya ettiği, sımsıkı sarıldığı, yaymaya çalıştığı ve uğrunda her şey¬den vazgeçtiği Peygamber (S.A.)'in Sünnetiyle selef-i Salih'in ilmi¬ni tebcil için cenazesinde bütün Bağdad halkı hazır bulunmuştur. [50]
[36] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/383-387.
[37] Tura, tıraz'ın çoğulu olup kumaş dokunan yere denir. Biz buna günümüz¬de (Mısır'da) «Anbar» adını veriyorUz. Anlaşıldığına göre Ahmed b. Hanbel'e bu miras olarak kalmıştır. Kendisi bunu icara verir ve onunla geçimini temin ederdi.
[38] Zira Peygamber Efendimiz üstteki (veren) d. alttaki (alan) elden ha¬yırlıdır.» buyurmuştur.Çeviren.
[39] Zehebî, Tereeinetu Ahmed b. Hanbel,Bu haltetrcemesi, merhum Ahmed Şâkir'in neşrettiği el-Müsned’in baş tarafında yayımlanmıştır.
[40] Îbnul-Cevzî, Menakıbull-İmam Ahmed b. Hanbel.
[41] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/388-390.
[42] Halîfe Harım er-Reşid'm oğludur (öl. 198 H.). Çeviren.
[43] Adı geçen el-Menâkıb, s. 371.
[44] Adı geçen el-Menakib.
[45] Adı geçen el-Menakıb, s. 369.
[46] Aynı el-Menakib, s. 384.
[47] Aynı el-Menakıb.
[48] Teserrî, bir cariyeyi odalık edinmek manasınadır. Çeviren.
[49] Ahmed b. Hanbel, karısının müsaadesi üzerine az bir meblâğ karşıliğında bir câriye satın almış ve adını (Reyhâne) koymuştur. Pak: înbul-Cevzî, Menâkıbul-İmam Ahmed b. Hanbel, s. 177. Çeviren.
[50] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/391-395.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ahmed B. Hanbel'in Yaşayışı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ahmed B. Hanbelin Fıkhı
» İmam Mâlikin Yaşayışı Ve Geçim Kaynağı
»  İmâm-ı Ahmed Rabbânî ks

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Mezheplerimiz Ve Fıkıh Kaynakları :: Hanefi Mezhebi :: Şafii Mezhebi :: Maliki Mezhebi :: Hanbeli Mezhebi-
Buraya geçin: