buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am

 

 EL-KAYYÛM (C.C.)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
haydarı kerrar

haydarı kerrar


Mesaj Sayısı : 355
Kayıt tarihi : 02/07/10
Nerden : ANKARA

EL-KAYYÛM (C.C.) Empty
MesajKonu: EL-KAYYÛM (C.C.)   EL-KAYYÛM (C.C.) Icon_minitimeCuma Ekim 08, 2010 3:10 pm

EL-KAYYÛM (C.C.)

“Gökleri, yeri ve bütün kâinatı ayakta tutan.”
“Kayyûm” kıyamdan “Fey'ul” vezninde (kalıbında) bir mübalağa kipidir ki, kendi kâim, diğerleri mukim, (ayakta tutan) ve mukavvim (yöneten) demektir. Ve bunda eşyanın ayakta durmasının ilâhî kıyamda fani olduğuna lâfzında bir ima (işaret) vardır.” [180]
Kudreti ve rahmeti nihayetsiz olan Allah her şeye mu¬kadder olan vaktine kadar durmak için sebepler halket-miştir. Nasıl ki bir çocuğun dünyaya gelmesine anne baba sebep ise, anneyi babayı ayakta tutan da Allahü Teâlâ'dır. O dilerse babasız, anasız da bir insan yaratmaya kadirdir. Hazreti Âdem ve Hazreti İsa'da olduğu gibi...
Hiçbir insan bu âleme kendi yiğitliği ve kudretiyle gel¬memiştir, onu Azîz ve Celîl olan Allah bu dünyaya göndermiştir. Buradan alacak olan da yine O'dur. Bir kud¬ret fidanı olarak anne kucağına düşen insan kendi ken¬dine ayakta durduğunu mu zannediyor? İlâhî imdat eli üzerinden çekiliverse hemen düşü verecektir. Hergün bin¬lerce insan ayaktan kabre düşüveriyor. İşte onlar için tak¬dir edilen vakit tamam olduğu için dünya kapısı yüzlerine kapanıyor, ahiret kapısı açılıyor.
Tek kelimeyle söyleyecek olursam şöyle derim:
Semâ, güneş, ay, yıldız. Herşey Hak ile kâim, Ey saadet arayan, sen kullukta ol dâim! Gökler, yerler, göklerle yer arasındaki bütün varlıklar O'nunla kâimdir. Her şeyin varlığı O'nun varlığına bağlı¬dır. Ve her şeyi ayakta kalabilmeleri için hazır etmiştir.
“El-Kayyûm” ism-i şerifinden her şey nasib almak¬tadır. Çünkü büyük küçük ne varsa, canlı cansız ne bulu¬nuyorsa hepsi Allah'ın kudret elindedir ve her şeyi ayakta tutan O'dur.
“El-Hayyü'1-Kayyûm” ism-i şerifleri Kur'an-ı Kerim'de ve hadislerde birlikte zikredilmektedir. Bu mübarek isim¬ler aynı zamanda ism-i a'zamdır.
Sahabilerden Ebû Ümâme (r.a.)'den na¬kil: Resûlüllah (s.a.v) buyurdular ki:
“Allah'ın en büyük ismi şu üç sûrededir: Bakara, Âl-i İmran ve Tâhâ sûreleri.”
Ebû Ümâme Hazretleri ilave ediyor:
“Ben o ism-i a'zamı aradım; Bakara süresindeki şu âyetlerde buldum:
Âl-i İmrân Süresindeki: “Elif lam mîm. Allâhü lâ ilahe illâ hüve'l-Hayyü'l-Kayyûm.”
Ve Tâhâ'daki:
“Bütün yüzler Hayyü'l-Kayyûm olan (ölmeyen ve ezelden beri mevcud olan) Allah'a baş eğmiştir.” [181]
Evet: Yerde gökte ona râm olmayan, O'nun saltanatına baş eğmeyen hiçbir şey yoktur.
“O öyle bir Hayy ve Kayyûm'dur ki:
“O'nu ne gaflet basar, ne uyku; daima Alim, daima Habîr (her şeyden haberli)dir.”
“Göklerde ve yerde, yukarılarda, aşağıda ne varsa O'nun; görünür, görünmez, bütün varlık O'nun mülkü¬dür.”
Tüm sebeb O, tüm gaye O, herşeyin mâliki olan O; Allah'ın mülkü olan bu yaratıklardan:
“Kimin haddi ki Allah'ın izni olmaksızın yüce huzu¬runda şefaat edebilsin.” Bu halde hangi budaladır ki Allah'ın emri olmadan bunların birinden şefaat dilenebil¬sin. Çünkü:
“Allah yukarıların, aşağıların, önlerindekini ve arkalarındakini, geçmişlerini, geleceklerini, bildiklerini ve bil¬mediklerini bilir, O'nun ilminden gizli hiçbir şey yoktur.”
“Bunlar ise O'nun bildiklerinden hiçbirini bilemezler.”
Ancak dilediği kadarını kavrayabilirler. Bu bakımdan bizzat O'nun izni ve emri olmadıkça herkes kendi başından korkmadan nasıl şefaate kalkabilir. Herhangi bir şeyde bir parça tasarrufa bile kimin yetkisi olabilir. Ancak bu, O'nun iznini ve emrini almış sevgililerinden olabilir.”
Bilindiği üzere şefaat, hürmete layık birinin kendinden düşük bir diğeri hesabına rica ve yakarma ile yardım ede¬rek O'na katılması demektir ki, bu bir bilinmezi bildirmek veya bir isteği ortaya çıkarma ile bir beraberlik anlamını ihtiva eder. Bunu da kendini ve kıymetini bilen ve şefaat olunan kimseye şefaat istenenden daha çok bir ilişkisi bu¬lunan ve zarar getirmeyeceğinden emin olan kimseler ya¬pabilir. Halbuki Allah'ın mülkü olan şu yaratıklardan her¬hangi biri ile Allah'tan daha çok birlikte bulunmaya ve O'na bilgiçlik satmaya ve ilerisini gerisini tamamen idrak etmeden ve önünü ardını hesap etmeden İlâhî huzurda kendine bir mertebe verip de şefaate kalkışmak, gerek şefaat eden ve gerek, şefaat olunan için ne kadar tehlikeli¬dir.
Eğer Allahü Teâlâ bildirmemiş ise şefaat edecek olanın hâli, şefaat edilecek olandan daha çok endişeye değer ol¬madığı nereden bilinir? Bu hâl içinde, isterse melekler ve peygamberler olsun, kimdir o ki Allah'ın izni ve güç ver¬mesi olmadan önünü ardını hesaplamayıp Allah'ın kul¬larına Allah'tan daha çok sahip çıkma, koruma yetkisini kendinde görsün de şefaate cesaret edebilsin. Ancak Cen-ab-ı Hak dilerse, özel veya genel şefaate ilâhî irade çıkar da kendilerine bildirilmiş bulunursa o başka... Demek ki Yüce Allah'ın ululuğundan şefaat umulmaz değildir. Fa¬kat şefaat da herkesten önce O'nun kendi elindedir ve O'nun izni ve emri ile mümkün olabilir. (İşte) O zaman şefaat kapısı açılır. Ve şefaat etmesine izin verilenler kendi dilediklerine değil, yine Allah'ın dilediklerine şefaat imkânını bulabilir.”
“Allah öyle bir ilim ve saltanat sahibidir ki,
“Hükmünün tecelli yeri olan kürsüsü bütün gökleri ve yeri geniş tutmuştur.” Yerlerde ve göklerdeki bütün varlıklar ve cisimler içinden, dışından hep bu kürsü ile kuşatılmıştır. Herbirinin ayakta durması onun içindedir. Bu arada hiçbir nokta bulunmaz ki, orada Yüce Allah'ın kürsüsünün hükmü geçerli olmasın. Yeryüzünün içinden çıkamayan insanlar onun yerleri, gökleri kuşatmış kürsüsünü nasıl kavrarlar?..”
“Fakat o İlâhî kürsü, bütün gökleri ve yeri tutmuş ol¬makla birlikte,
Bu gökleri ve yeri o Vahdet kürsüsünden tasarruf avucunda tutup muhafaza etmek ve korumak Allah'a ağır da gelmez. O'nun için bu hiçbir şey değildir. “Vehüve” O şanı yüce Allah “El Aliyyü'1-Azîm” pek yüksek, pek büyüktür. Biricik yüce, biricik ulu olan ancak O'dur.” [182]
O'nun kudretinin önünde durabilecek bir güç mevcut değildir. O herşeyi ihata etmiştir, herşeyi ayakta tutmak O'na ağır gelmez. O sadece dünyaların rabbi değil, ahiretin ve cennetin de rabbidir. Mahşer gününün mâliki yine
O'dur. O'nun azamet ve kibriyası kimde derman bırakır ki?
Mevzumuz şefaat olmamakla beraber, âyet-i kerîmede geçtiği için ona temas edilmiştir. Bilindiği gibi “Şefaat-ı uzmâ” en büyük şefaat makamı Nebiler Nebisi Cenâb-ı Muhammed (s.a.v)'e verilmiştir. O Makam-ı Mahmud'a erdirilmiştir. Yine Allah'ın izniyle diğer büyük peygamberler, bu ümmetin büyükleri, veli¬ler, Kuran ehli olanlar, şehidler v.s. hep şefaat edebilecek¬lerdir. Ama bütün bunlar Allah'ın izniyle olacaktır. Ve Allah Teâlâ, kullarına karşı şefaat edecek kimselerden daha merhametli, daha şefkatlidir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi “Âyetü'I-Kürsi” Kur'an-ı Kerim'in en büyük ve saltanatlı âyetidir. Neden öyledir? Çünkü Allahü Teâlâ'nın kemal sıfatlarını ve sonsuz kud¬retini beyan etmektedir. Ve bu mübarek âyette “Esmâü'l-Hüsnâ” dan isimler mevcuttur:
a) Allah ism-i şerifi.
b) El-Hayy ism-i şerifi.
c) El-Kayyûm ism-i şerifi.
d) El-Aliyy ve El-Azîm ism-i şerifi...
Bu yüzden ve daha nice hikmete binaen okunması pek faziletli sayılmıştır. Ve Nebiyy-i Zîşan efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Her kim farz namazların her birinin arkasında Âyetü'l-Kürsî’yi okursa onu ölümden başka cennete gir¬mekten engelleyecek hiçbir şey kalmaz. Yani ölünce doğruca cennete gider ve ona ancak sıddık veya âbid olanlar devam eder.” [183]
Yine:
“Günlerin efendisi Cuma günü, sözlerin efendisi Kur'an, Kur'an'ın efendisi, Bakara Sûresi, Bakara Sûresi'nin efendisi de Âyetü'l-Kürsî'dir.” [184] demişlerdir. Rivayete göre İsâ Aleyhisselâm, Ölüleri diriltmek iste¬diğinde:
“Yâ Hayyü Yâ Kayyûm” diyerek duâ ederdi. Efendi¬miz de Bedir cengi esnasında secdeye kapanıp hep bu mübarek isimleri zikrederek rabbinden yardım istemiş ve zafere kadar başını secdeden kaldırmamıştı...
Yine pek çok dualarda “Ya Hayyü Yâ Kayyûm, Yâ Zel-celâli ve'1-ikrâm” olarak üç isim bir arada anılmaktadır. Allahü Teâlâ'yı zikreden, onun muhabbetinin seline ken¬dini kaptıran kimseler muradının incisini elde etmişlerdir.
Tekrar ifade edelim ki: Her şeyi yaratan, her canlıya rızık veren, besleyen, ayakta tutan, ölümü hayatı takdir eden ve kendinden hiçbir şey eksilmeyen ve daima Hayy ü Kayyûm olan ancak Allahü Teâlâ'dır. O'na hamd olsun.
İlâhî! Seni tenzih ve tesbih ederiz. Bize dünya ve ahirette afiyet ver ve bizi cemâlinle şereflendir. [185]
[180] Hak Dini Kur'an Dili, 2/155.

[181] Tâhâ, 112.

[182] Hak Dini Kur'an Dili, 2/155-156.

[183] Hak Dini Kur'an Dili.

[184] Hak Dini Kur'an Dili, 2/158.

[185] Mustafa Necati Bursalı, Esma-i Hüsna Şerhi, Erhan Yayınları: 229-235.




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
EL-KAYYÛM (C.C.)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: İslamiyet Genel :: Allah (c.c) Hazretleri :: Esma-i Hüsna-
Buraya geçin: