buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am
Similar topics

 

 Gavs-ul Azam Seyyid Abdulhakim Hz. ks

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

Gavs-ul Azam Seyyid Abdulhakim Hz. ks Empty
MesajKonu: Gavs-ul Azam Seyyid Abdulhakim Hz. ks   Gavs-ul Azam Seyyid Abdulhakim Hz. ks Icon_minitimePerş. Haz. 24, 2010 8:08 am

Gavs-ul Azam Seyyid Abdulhakim Hz. ks Gavs_%C4%B1+Bilvanisi



Gavs Hz. Şahı Bilvanis Hz nin dedesi,Sultan Hz'nin ve Menzildeki Seyyid Abdulbaki Hz.'nin babasıdır. Seyda Hz. sohbetlerinde sürekli ondan bahseder, edep ve adap konularında onu örnek gösterir. Devamlı olarak da "bize bu hazine Gavs(r.a)'tan kalmıştır" der.
'Allah'ın lütuf ve ihsanı ile 10 Zilhicce 1322 (1902) tarihine rastlayan perşembe günü bir erkek çocuğum dünyaya geldi. Adını Abdülhakim koyup sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okudum. Fıkıh âlimi olması arzusu ile göbeğini Bacûrî adlı fıkıh kitabı üzerinde kestim."
Babası Seyyid Muhammed, Gavs Hz nin doğumunu bu sözlerle anlatmıştır.
Gavs (k.s.), perşembe günü öğleyle ikindi arasında Bitlis'e bağlı Baykan ilçesinin Kermete köyünde dünyayı şereflendirmiştir. Baba ve dedeleri Bilvânisli olduğu için Gavsı Bilvânisi diye anılır.
Gavs Hz nin dedeleri sonradan onu büyütecek olan Seyyid Ma'ruf (k.s.), babaları ise Seyyid Muhammed'tir.
Seyyid Muhammed İslâmi ilimleri ikamet ettiği çeşitli yörelerde tahsil etmiştir. Sonra Hazret (Şeyh Muhammed Diyaüddin) (k.s.)'e intisab edip, amelini O'nun yanında tamamlayarak hilâfet almıştır. Seyyid Muhammed (k.s) Nakşibendi halifesi olmanın verdiği bir kibarlık ve hürmet duygusu ile Şeyhi Hazret (k.s.)'e şöyle demiştir; "Efendim, siz hayatta iken ben halifelik yapamam, bu yüzden beni mazur görün. Saadetli ömrünüz boyunca bu fakiri dizinizin dibinden ayırmayın, gizleyin. Şayet benim ömrüm sizden sonra devam edecekse, birine bu durumu bildirip halifeliğimi vasiyet edersiniz."
Seyyid Muhammed (k.s.), Şeyhi Hazret (k.s.)'den önce vefat etmiştir. Bunun için halifeliği açık olarak ilân edilmeyip gizli kalmıştır.
Gavs (k.s.)'ın babası Seyyid Muhammed (k.s.) vefat ettiği zaman Hazret (k.s.) şöyle demiştir "Allah'a yemin ederim ki şu memlekette Seyyid Muhammed gibisini görmedim. Sizler sakın O'nu zamanındaki diğer âlimlerle karıştırmayın. Siz hiç kendisine halifelik verilip de bunun saklanmasını isteyen birisini gördünüz mü? Kendisi halifemiz olduğu halde yaşadığımız sürece bunun gizlenmesini istedi."
Seyyid Muhammed (k.s.)'in Celâleddin isminde bir oğlu daha olup bu çocuk beş yaşında vefat etmiştir. Hafize ve Esma adında iki de kızı vardır.
Seyyid Muhammed ve ailesi Gavs Hz(k.s)'nin doğumundan sonra da zamanla bazı köylere hicret etmişlerdir. Gavs (k.s.) Siyanüs köyünde iken babası Seyyid Muhammed (k.s.) vefat etmiştir. Gavs (k.s.)'ı büyütme ve terbiye etme işini de dedesi üzerine almıştır. Gavs (k.s.)'ın pırıl pırıl bir yüzü, ruhani bir siması ve çok değişik bir hali vardı. Çocukluk zamanında bile kendisini gören her büyüğün dikkatini çeken bir yapıya sahipti.
Abdurrahmâni Taği (k.s.)'nin halifesi Şeyh Abdülkahhar (k.s.) birgün Arınç köyüne gelmişti. Çok küçük yaşta bulunan Seyid Abdülhakim'i gördüğü zaman şöyle der; "Allah bağışlasın, bu çocuk kimindir? Bu ileride büyük bir zât olur. Ancak bir kusurunu görüyorum, çok halimdir." Muhammed Diyauddin (k.s.) Nurşin'den Siyanüs'e geldiğinde Seyyid Abdülhakim O'nu iki defa ziyaret edip üçüncü kez ziyaretine gittiği zaman "Bu kimin oğludur?" dedi. Cemâat "Seyyid Marufun torunudur." Hazret (k.s.) duâ edip şöyle der; Bu çocuk gelecekte büyük bir zat olacaktır."
Bir kış günü Hazret (k.s.) evine dönerken Seyyid Abdülhakim, O'nun ayak izlerine basarak şöyle niyet eder; "Ya Rabbi, bu kulunun bastığı yere basıyorum, O'nun huyunu bana da nasib et." Bu niyetle Hazret (k.s.)'in ayak izine basıp yürürken duruma vâkıf olan Hazret (k.s.) aniden kendisini çağırıp, O'na çokça dua eder.
Babası Seyyid Muhammed'den Kur'ân-ı Kerîm okumayı öğrenen Gavs (k.s.) daha sonra Hazret (k.s.)'in Siyanüs köyündeki medresesinde İslami ilimleri tahsile başlayarak orada üç sene okur. Sonra Hazret (k.s.) ile beraber Nurşin'e gider ve orada yedi sene ilim öğrenmeye devam eder. Nur-şin'den Şeyh Fethullah (k.s.)'ın Verkânis köyüne giderek iki sene de orada ilim tahsil eder. Sonra üç sene de Arbo köyünde okur ve oradan Suriye'ye giderek Hazne'de tahsiline devam eder. Zahiri ve manevi ilmini de orada tamamlar. İlim tahsil ettiği şeriat âlimleri şunlardır:
1-Molla Muhammed Emin (Molla-i Mazın)
2-Şeyh Muhammed Arbovi
3-Molla Zahir
4-Muhammed Selimi Hizânî
5- Şeyh Ahmed'ul Haznevi.
Aralıksız yirmi altı sene ilim tahsiliyle uğraşmıştır. Gavs (k.s.) birgün yetiştirdiği hocalar ile sohbet ederken şöyle der; 'Siz hangi kitapları ezberlediniz?" Mollaların cevabına tebessüm ederek der ki; "Bütün kitaplar ezberimdedir."
Hazret (k.s.) dünyayı değiştirdikten sonra, Gavs (k.s.) yarım kalan ilmi şeriatını tamamlayıp, seyri sûlükunu yapmak için Şeyh Muhammed Selim el-Hizâni'ye intisap etmek ister.
Bu işe karar vermeden önce istihare yapan Gavs (k.s.) gördüğü rüyayı şöyle anlattı:
Rüyamda; Hazret (k.s.), Şah-ı Hazne (k.s.) ve ben beraber bulunuyorduk. Hazret Şah-ı Hazne'ye şöyle dedi:
- Şeyh Ahmed, Seyyid Abdülhakim'in babasının bizde çok emeği vardır, onun için sen ona gözün gibi bak.
Bu rüyayı Şah-ı Hazne (k.s.)'ye intisab için işaret sayan Gavs doğrudan Hazne yolunu tutar. Şah-ı Hazne (k.s.)'yi ziyaret edip tarikat almak istediği zaman, Şah-ı Hazne (k.s.) der;
- Abdülhakim sen tarikat almadın mı?
Gavs (k.s.)
-Evet kurban önceden almıştım. Şah-ı Hazne (k.s.):
- Kimin tarikatını almıştın? Gavs;
- Hazret (k.s.)'in tarikatını.
Bu cevabı tebessümle karşılayan Şah-ı Hazne (k.s.) der;
- Hepimiz Hazret (k.s.)'in tarikatındayız. Senin tarikat almana lüzum yoktur.
Tövbe verip, tarikat vermez. Bu hale şahit olan Şah-ı Hazne (k.s.)'nin halifesi Molla İbrahim şöyle der;
- Seyyid Abdülhakim niçin böyle yaptın, bir menfâat görmezsin, bak bir kişi bir mülk alsa, onu istediği gibi tasarruf edip kullanabilir ve fayda görür.Kişi sahip olmadığı mülkün üzerinde tasarrufta bulunabilir mi? Elbette bulunamaz. İşte mürşidi kâmil de böyledir. Kendi tasarrufuna alabilmesi için, kendi eliyle müride tarikat vermesi gerekir. Kendi müridi olmayan bir kişi üzerinde hiç bir mürşid tasarrufta bulunamaz.
Bu sözlere çok üzülen Seyyid Abdülhakim (k.s.) der;
- Biz bu işin böyle olduğunu bilmiyorduk. Bir gün tekrar Şah-ı Hazne (k.s.)'yi ziyaret eden Gavs (k.s.) der;
- Kurban ben tarikat tazeleyeceğim. Şah-ı Hazne (k.s.);
- Hepimiz Hazret (k.s.)'in tarikatındayız. Senin tarikat tazelemene lüzum yoktur. Gavs (k.s.);
- Efendim ben o zaman talebe idim, tarikatla fazla meşgul olamadım.
Bu konuşmalardan sonra Şah-ı Hazne (k.s.), Gavs (k.s.)'tan istihare yapmasını ister. Bu söze çok üzülüp renkten renge girip mahzun olan Gavs (k.s.) der;
- Yoksa beni rahmet kapısına kabul etmeyecek mi? Ben nereye gideyim? İmanım tehlikede, ben imanımı nasıl kurtaracağım?
Emir gereği istihare yapan Gavs (k.s.), o gece gördüğü rüyayı halife Molla İbrahim'e anlatır. Rüyası şöyledir;
- Çok kalabalık bir cemâat vardı. O cemaatta Hazret (k.s.), Şah-ı Hazne (k.s.) ve Şah-ı Hazne (k.s.)'nin halifesi Molla Mehmet de vardı. Namaz vakti olduğu zaman, Molla Mehmet kamet etti, Şah-ı Hazne (k.s.) de imam olup bize namaz kıldırdı.
Bu rüyadan Şah-ı Hazne (k.s.)'ye intisab izni çıktığını bildiren Molla İbrahim der;
- Seyyid Abdülhakim müjdeler olsun, işin tamam.
Rüyasını Şah-ı Hazne (k.s.)'ye anlattığı zaman mübarek der;
- İnşaallah Hazret (k.s.)'in izni vardır, gel sana tarikat vereyim.
Bu hale çok sevinen Gavs (k.s.) böylece Şah-ı Hazne (k.s.)ye intisab eder.
Gavs (k.s.) zaman zaman sohbetlerinde Şah-ı Hazne (k.s.)'ye yaptığı ziyaretlerden bahsederdi.
Gavs (k.s.) bazı ziyaretlerini şöyle anlattı:
- Eskiden araç yoktu. Biz gündüz eşkiyadan saklanır, geceleri yola yaya olarak devam ederdik. Keçi derisinden yapılmış çarıklarımız yürümekten aşındığı için ayaklarımız kan revan içinde kalırdı. Günlerce batan dikenleri çıkarmaya çalışırdık. Bir defasında gece vakti bir ırmaktan geçerken, ırmağın en derin yerinden geçmişiz ki, az kalsın boğuluyorduk. Allah (c.c.) kurtardı.
- Hazne'ye gideceğimiz zaman ev halkı ağlardı. Çünkü sınırdan geçenlerin çok azı geri dönmekteydi. Üstelik gidiş dönüş de çok uzun sürerdi. Bütün bunlara rağmen şu kararı verdik: Eğer bu yoldan vazgeçersek şeytan imanımızı çalar. Devam ettiğimiz takdirde olsa olsa canımız gider. İmanımızı kurtarmak için canımızdan vazgeçerdik. Takdiri İlâhi ve Şah-ı Hazne'nin himmeti ile iki kişi hariç bu yolda bize bir şey olmadı. Şahı Hazne bize kaçakçılık yapmayın derdi; biz de yapmadık. Bu iki kişi kaçakçılık yaptığı için başlarına belâ geldi. Sınırda öldürüldüler.
- Bir gün Şah-ı Hazne'yi ziyarete giderken bir arabaya bindik, bindiğimiz araba sahiplerini tanımıyorduk. Namaz vakti geldiğinde şoföre namaz kılacağımızı bu yüzden arabayı durdurmasını söyledik. Şoför:
- Yolumuz uzaktır, arabanın farları da yanmıyor. Bu sebeple duramayız, dedi. Ben dolmuşta kıbleye yönelmiştim. Tam niyete başladım ki arabanın tekeri patladı. Şoför mecburen durdu. Şoför:
- Lastiğimi siz patlattınız, dedi. Biz, hayır. Şah-ı Hazne patlattı, dedik. Lastiğin değiştirilmesi uzun sürdü. İkindi ve akşam namazını da orada kıldık. Tekrar yolumuza devam ettik. Sonradan öğrendik ki şoför gayri müslimmiş.
- Şah-ı Hazne o zamanlar Hissice şehrinde ikâmet ediyordu. Mübarek bizi karşılayıp yumşaklıkla davrandı. Halifesi Molla İbrahim'i çağırıp;
- Molla İbrahim, bu misafirlerimizin içinde yedi tane seyyid vardır. Onlara iyi bakın! dedi.
Bu konuşmaya çok sevindik. Çünkü Hazret ten sonra Şah-ı Hazne de seyyid olduğumuzu söyledi.
- Birgün Şah-ı Hazne (k.s.)'yi ziyaret için yine Hazne yoluna koyulduk. Gece vakti sınırdan geçerken birden mayınlı bölgeye girmişiz! Mayınların patlaması ile askerler üzerimize ateş açtı. Arkadaşların hepsi canlarını kurtarmak için kendilerini bir yerlere attı. Böylece yolumuzu kaybedip birbirimizden ayrıldık. Ben ve arkadaşım sabaha kadar bekledikten sonra yolumuza devam edip Hazne'ye vardık. Bu sırada Şah-ı Hazne (k.s.) caminin önünde sandalyede oturuyordu; "Şeyh Abdülhakim, yalnız iki kişi misiniz?" dedi. Ben başımızdan geçenleri mübareğe anlattım. Şah-ı Hazne (k.s.); "İnşallah onlar da sağlıklı olarak gelirler." dedi. Az sonra diğer arkadaşlarımız da sağ salim olarak geldiler.
- Bir gün Şah-ı Hazne (k.s.)'yi ziyaret etmek için yola çıktım. Cebimde yirmi lira harçlığım vardı. Yarısı ile talebelere çay şeker alarak yola koyuldum. Vakit gece idi ve yağmur yağmaktaydı. Çok ıslanmıştım. Tam Hazne'ye varırken bir de baktım ki, bir kişi elinde fener geliyor. Kendimi gizlemek istedim fakat yer bulamadım. Karşılaştık, bir de ne göreyim, Şah-ı Hazne (k.s.)' nin kendisi... Elimdeki paketi sordu, söylemek istemedim fakat öğrendi. Beni alıp medreseye götürdü. Bütün mollaları toplayıp feneri üzerime tuttu ve sordu;
"Mollalar; siz Abdülhakim'in yerinde olsaydınız ne yapardınız?" Mollalar: "Efendim, sabahı bekler yağmur dindikten sonra gelirdik." Şah-ı Hazne (k.s.) dedi; "Şeyh Abdülhakim'in yirmi lirası vardı, bunun on lirası ile şeker aldı. Siz de O'na çay yapın, elbiselerini kurutun, karnını doyurun! Sonra bırakın, sofilerin yanına gitsin.
Gavs (k.s.) Türkiye'de, Şeyhi Ahmed'ül Haz-nevi (k.s.) Suriye'de ikâmet etmekteydi. Bu bakımdan şeyhini ziyaret etmesi oldukça zor oluyordu. Bu ziyaretlerden bazısını, kendisini evinde misafir edip, sonra O'nunla yol arkadaşlığı yapandan dinleyelim:
- Birgün Gavs (k.s.) ile beraber Hazne'ye gitmek için yola çıktık. Sınırı geçip Hazne'ye yak lastiğimiz zaman Gavs (k.s.) bizden ayrılarak uzun süre gelmedi. Kendisini arayıp buldum. Baktım oturmuş ağlıyordu.
-Molla Abdülhakim niçin ağlıyorsun? Dedim. Şöyle dedi:
- Ben o kapıya, Şah-ı Hazne (k.s.)'nin camisine lâyık değilim, çok günahkârım, onun için gelmiyorum.
Mübareğin o hali beni çok duygulandırdı. Kendisini daha çok sevmeye başladım, zorla alıp Şah-ı Hazne (k.s.)'ye götürdüm. Ben; "Şah-ı Hazne (k.s.) "Molla Abdülhakimi benimle görünce beni överek izzet ikram eder." diye içimden geçiriyordum. Tam tersini yaptı ve hiç yüz vermeyip iltifat etmedi, üstelik "bir işe yaramayan bu kişileri niye getirdin!" diye bana kızdı.
Şah-ı Hazne (k.s.) evine gittikten az bir zaman sonra bir sofi gelip bana; "Seni Şah-ı Hazne çağırıyor" dedi. Gittim, Şah-ı Hazne (k.s.) "Ben Molla Abdülhakim'i tanırım. O Hazret'in emaneti olup Bilvânis seyyidlerindendir. Onları getirmekle iyi ettin. Onlar burada kaldıkları müddetçe sen de burada kal!" dedi.
Bir gün Gavs (k.s.)'ın evine gidip, mübareğin kendisini sordum; "Evde yok, değirmene gitti." dediler. Ben de değirmene gitmek için ayrıldım. Yolda O'na rastladım. Baktım, iki teneke buğdayı un yaptırmış, sırtında getiriyor. Beni görünce Gavs (k.s.) Hazretleri ağlayarak; "Çocuklarımın rızkını kendi elimle temin edip, işimi düzene koyayım, sonra da hemen Şah-ı Hazne (k.s.)'yi ziyarete gideyim. İnan imanımdan korkuyorum!"
dedi.
Gavs (k.s.) bazı zaman ders verdiği talebeleri toplayıp onlara;
"Arkadaşlar, şu tespit ettiğimiz hedefler arasını koşacağız. Kim hedefe önce varırsa o, Şah-ı Hazne (k.s.)'ye daha önce varacak." diye koşu düzenlerdi. Böylece düzenlenen koşuların hepsinde Gavs (k.s.) birinci olurdu.

HASTALIĞI VE VEFATI
Gavs Hz(k.s) hastalığı sırasında hekimliği ve hizmetini yapanlar şöyle diyorlar:
Gavs Hz(k.s) ilk hastalığı sırasında; baş ağrısı, halsizlik ve baş dönmesinden şikâyetçi idiler. Mübarek bazı zamanlar, vecd ve istiğrak haline girip kendinden geçiyordu.
Biz ilk tedavisi için yakın vilayetlere gidip oralardan çeşitli tıbbi tahlil ve müdahaleler yaptırdık. Mübareğin hastalığı bağırsak kanseri olarak tespit edildi.
Mübarek tedavi görürken bir gün şu sohbeti yaptı:
--Bir kişi harbe katılıp yaralansa, sonra da bu yaralardan mütevellid vefat etse, birkaç dakikalık çektiği ızdıraptan dolayı şehit mertebesine erişiyor. Şehitlerin makamı ise malumdur. Velilerin durumu ise çok değişiktir. Şöyle ki:
Velilerin ömürlerinin her bir anı şehitlerin çektiği acı kadar zahmetlidir. İşte durum böyleyken şehitler ile velilerin makamı bir olur mu?
Mübareğin tedavisi için Ankara’ya, sonra da İstanbul’a gidildi ama teşhis aynıydı; ameliyat olması gerekiyordu. Mübareğin ameliyat olup olmaması hususunda değişik görüşler ileri sürülüyordu.
Gavs Hz(k.s.) dedi ki:
--Şah-ı Hazne de bu hastalıktan ameliyat olmuştu. Biz de ona uyalım. Onun için istihare yapınız. Ayrıca ben de yapacağım.
Herkes istihare yaptı. İstihareden sonra Gavs (k.s.) dedi:
--Kâğıt kalem getirin, vasiyetimi yazacağım.
Mübarek, rahatsızlığının ileri safhaya ulaşmadığı zamanlarda şöyle derdi:
--Şah-ı Hazne’den az bir zaman sonra O’nun kapısından birisi kalkacak ki; en az Şah-ı Hazne’yi yüz misli geçecek. Keşke, biz onun zamanında yaşayıp da ona bir hafta müritlik yapabilseydik.
Mübarek defnedildiği yere bazı işaretler koyup derdi:
--Az zaman sonra buraya bir define defnedilecek.
Ameliyatından üç gün sonra Hicri 1392, 1 Haziran 1972 Perşembe günü saat beş civarında ahirete irtihal ettiler.
Gavs Hz(k.s.) gerek hastalığının ilk anlarında, gerekse ağırlaştığı zamanlarda dahi, farz ve gece namazlarını ayakta eda ettiler.
Allah bizleri onların yolundan ayırmasın, Onların şefaatine nail eylesin inşallah.

ALLAH sırrını yükseltsin.....amin
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gavs-ul Azam Seyyid Abdulhakim Hz. ks
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Rabbû’l-âlemîn’in vermiş olduğu en büyük nimet iman nimetidir (Gavs Seyyid Abdulhakim El Hüseyni k.s.)
» Gavsı Bilvanisi Seyyid Abdulhakim El Huseyni hz / 3.sohbet
» Gavsı Bilvanisi S.Abdulhakim (k.s.a) 17.sohbet

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Tasavvufi Sohbetler :: Sadatı Nakşibendi Büyükleri-
Buraya geçin: