buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am

 

 Resûl-i Ekrem'in Güzel Ahlâkından Bazıları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

Resûl-i Ekrem'in Güzel Ahlâkından Bazıları Empty
MesajKonu: Resûl-i Ekrem'in Güzel Ahlâkından Bazıları   Resûl-i Ekrem'in Güzel Ahlâkından Bazıları Icon_minitimeC.tesi Haz. 26, 2010 2:03 pm

Resûl-i Ekrem'in Güzel Ahlâkından Bazıları

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) insanların en yumuşağı, en şecaatlisi, en âdili, en çok iffet ve namus sahibi idi. Mahremi olmayan veya nikâ¬hında bulunmayan veya cariyesi olmayan hiçbir kadın üzerine el değdirmemiştir.
Resûl-i Ekrem en cömerdi idi. Onun yanında para akşamlamazdı. Şayet elinde para bulunsa onu dağıtmadan evine gitmezdi. (Bâzı zevceleri nezdinde) azamî bir senelikten fazla nafaka bulundurmamıştır. Bu da hurma ve arpa gibi sâde bir yiyecekten ibaret idi. Eline geçen dîğer serveti Allah rızâsı uğrunda infâk ederdi. Kendisinden istenilen ve kendisinde bulunan her şeyi verirdi.
İnsanlarla güzel geçinmek ve onlara iyi muamelede bulunmak, alçak gönüllü olmak, elinden geldiği kadar herkese iyilik etmek, yemek yedirmek, selâm vermek, kötü adam da olsa müslümân bir has¬tayı ziyaret etmek, müslümân cenazesini teşyi, müslim ve gayr-ı müslim komşuları ile iyi geçinmek, yaşlı müslümânlara saygı göster¬mek, davete icabet etmek, davet sahibine duâ etmek, bağışlamak, ara-bulmak, cömertlik, kerem ve semahat, selâm vermeğe önce başlamak. hiddetini yenmek, insanların kusurlarını bağışlamak, İslâm’ın haram ettiği şeylerden kaçınmak, (oyun, kumar, türkü, şarkı vesaire gibi.) gıybet,.yalan, cimrilik, eziyet, hile, hıyanet, söz gezdirmek, ara bozmak, akraba ile alâkasını kesmek, kötü ahlâk, kibir, böbürlenmek, kendini beğenmek, insanlara karşı sallanmak, dil uzatmak, fazla övmek, fahiş sözler konuşmak, kusur araştırmak, kin, çekememezlik, teşe'um, azgınlık, düşmanlık ve zulm gibi kötü hâllerden sakınmak, iyi ahlâktan¬dır.
Enes (r.a.) anlatıyor:
“Hiç bir iyilik yok ki, Resûl-i Ekrem bizi ona davet edip onu yapmamızı emretmemiş olsun. Hiç bir ayıp, kötü ve çirkin iş yok ki, Resûl-i Ekrem bizi onunla korkutup ondan men etmemiş olsun. Yâni dâima bize her türlü iyilikleri yapmamızı teşvik ve emreder, her türlü kötülükten bizi korkutur ve men ederdi.
Misafirine kendi minderini de verdiği ve oturuncaya kadar isrâr ettiği de olurdu.
Karşısına çıkan adama öyle samimi davranırdı ki, herkes kendi¬sinin onun katında en sevimli kimse olduğunu zannederdi. Meclisde bulunan herkese ayrı ayrı yönelir ve sohbetten nasibini verirdi. Herke¬se teveccüh eder, onunla konuşur, ayrı ayrı hâl ve hatırını sorardı oturması, konuşması ve dinlemesi, güzel davranışları çok samimî idi Bununla beraber meclisi bir haya; tevâzû ve huzur meclisi idi.
İnsanlara en çok acıyan, en hayırlı ve en faydalı olan idi. Onun meclisinde asla sesler yükselmez ve yüksek sesle konuşulmazdı,
Meclisden kalktığı zaman:
“Allah'ım, sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ede¬rim. İbâdete lâyık olan ancak sen olduğuna şehâdet eder, sana tevbe edev ve senden mağfiret dilerim.” der ve “Bunu bana Cebrail öğretti” derdi.
Bir gün Resûl-i Ekrem sıkıntın idi. Bedevinin biri bir şey sormak üzere huzuruna girmek istedi. Ashâb-ı Kiram bedeviye:
“Bırak, bu gün Resûl-i Ekrem'in canı sıkıntılı, bir şey sorma,” dediler. Adam:
“Beni bırakın, ben onu güldürmeden bırakmam,” dedi ve Resül-i Ekrem'e:
“Ey Allah'ın elçisi, duydum ki Deccal insanlara Tirid yedirecek yemeyen insanlar acından ölecek. Ne buyurursun, ben onunla karşılaşırsam yemeyerek acımdan mı öleyim, yoksa yiyip karnımı doyur¬duktan sonra, yine onu inkâr ve Allah'a imanım üzerine mi kalayım?” dedi. Bunu duyan Resûl-i Ekrem gülümsedi ve dişleri görüldü, sonra da:
“Hayır sen ondan yeme, Allahu Teâlâ seni acından öldürmez,” buyurdu.
Resûl-i Ekrem insanların en neşeli ve güler yüzlü olanı idi. Ancak Kur'ân-ı Kerîm'in nüzulü veya Âhireti hatırladığı veya va'z u nasihat ettiği zaman çehresi değişirdi.
Onun gönül hoşluğu en güzel bir şekilde idi, va'zı ise çok ciddî idi. O yalnız Allah için gazab eder ve gazabı hâlinde bir şey yapmazdı. Bütün işlerinde hal ve tavrı bu idi.
Bir sıkıntı ile karşılaştığı zaman; “Lahavle velâ kuvvete illâ billâh” der ve işini Allah'a havale eder, O'ndan kurtuluş dilerdi. Sonra da şöyle duâ ederdi:
“Allah'ım bana hakkı hak olarak göster ki, ben ona uyayım. Bana kötüyü kötü olarak göster ve ondan uzak kalmağı nasîb et. Senin hidâ¬yetin hilâfına nefsimin arzusuna uyacak karışıklıklardan beni koru. Arzularımı senin tâatine tâbi kıl, rızâm bana nasîb et. Beni hakka hi¬dâyet et. Sen dilediğini doğru yola ulaştırırsın.”
Resûl-i Ekrem bulduğunu yerdi. En çok sevdiği kalabalıkla ye¬mekti. Sofra kurulduğu zaman:
“Allah'ım, bu yemeği, kendisi ile Cennet nimetlerine ulaşacak şükrü ödenmiş nimetlerden kıl.” Derdi. (1067) Umumiyetle yemek yer¬ken Namazda olduğu gibi otururdu. Ancak ayaklarını arkada birbiri üstüne koyup:
“Ben ancak bir kulum, kölenin oturduğu gibi oturur ve yediği gibi yerim.” (1068) Derdi. Sıcak yemek yemez ve:
“Sıcak yemekte bereket olmaz, Allahu Teâlâ bize ateş yedirmez, yemeği soğutunuz.” (1069) buyururdu. Dâima önünden ve üç parma¬ğı ile yerdi. Bazen dördüncü parmağını da yardımcı olarak kullanırdı. İki parmağı ile yemez ve:
“O, şeytanca bir yemektir”, derdi.
“Yâ Âişe, tencere kaynattığınız zaman oraya fazla kabak koyun, zira kabak kalbi takviye eder. Buyurmuştur. Kendisi avlanmaz, fakat avlanan kuş etini yer ve kendisine avlanan kuşlardan geti¬rilmesini arzu ederdi. Et yerken başını ete eğmez, belki eti ağzına getirir ve ısırarak ko¬parırdı. Ekmek ile yağ yerdi. Koyun bacak ve butlarını severdi. Ten¬cerede pişen kabağı, sirkeye doğranmış ekmeği Acve hurmasını sever ve bu hurmaya bereket ile duâ ederdi.
“Bu hurma Cennet meyvelerindendir. Zehir ve sihire karşı şifâdır.” derdi.
Yine Câbir'in (r.a.) rivayetinde; Resûl-i Ekrem Hayber gününde Bilâl'ın elbisesi içinde toplanan gümüşleri taksim ediyordu. Adamın biri:
“Ey Allah'ın Resulü, taksimatını adaletle yap,” dedi. Resûl-i Ek¬rem:
“Yazık sana! Eğer ben adalet etmezsem, kim adalet edebilir? O zaman bu hususta ziyan etmiş olurum!... Binaenaleyh nasıl adalet etmezmişim?” Buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.):
“Bu adam münafıktır, bunun boynunu vurayım, diye ayağa kal¬kınca, Resûl-i Ekrem:
“Allah korusun, artık insanlar bunu dillerine dolar ve “Muhammed kendi adamlarını öldürüyor” derler, (1086) buyurdu.
Yine bir savaşta fırsatını bulan bir düşman ekinde kılıcı olduğu hâlde Resûl-i Ekrem'e yaklaşarak:
“ Şimdi seni benim elimden kim kurtarabilir?” Dedi. Resûl-i Ek¬rem:
“Beni Allah korur,” der demez adamcağızın elinden kılıç düştü ve Peygamberimiz hemen kılıcı alarak:
“Ya şimdi seni benim elimden kim kurtarır?” Buyurdu. Şaşkına dönen adam:
“Sen kılıcı eline alanların iyilerinden ol, yâni beni bağışla,” diye yalvardı. Resûl-i Ekrem kendisine:
“Şehâdet getir,” buyurdu. Adam:
“Hayır, bunu söyleyemem, ancak senin tarafına geçmeyeceğim gibi seninle savaşanlarla da arkadaş olmam ve seninle artık harb etmem,” dedi. Resûl-i Ekrem de kendisini serbest bıraktı. Adamcağız, kendi adamlarına döndüğü zaman:
“İnsanların en hayırlısının yanın¬dan geliyorum.” dedi.
Yine Enes'in (r.a.) rivayetinde, yahudi kadınlarından birisi Resûl-i Ekrem'e zehirli koyun eti getirdi. Resûl-i Ekrem:
“Bu zehirli eti niçin bana getirdin?” diye sordu. Kadın:
“Seni öldürmek için getirdim,” dedi. Resûl-i Ekrem:
“Allahu Teâlâ seni muvaffak etmez” buyurdu. Bu kadını katledelim.” diyenlere de:
“Hayır, bırakın gitsin.” Buyurdu.
“Bu, Rabbimin fazlındandır; beni imtihan etmek içindir. Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü yapacağım? Kim şükreder; kim de nankörlük ederse, muhakkak ki Rabbim onun şükrüne muhtaç değildir, ona yine de nimet verir.”

“Ve düşünün ki, Rabbiniz şunu bildirdi: And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırı¬rım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azabım çok şiddetlidir.”

“Ey Rabbim! Bana ilham et ki, hem bana, hem de ebeveynime ihsan uğun nimetine şükredeyim; ve razı olacağın iyi bir âmel yapayım. Rahmetinle salih kullarının arasına (Cennet’e) koy.” [149]



149-İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercümesi, Aydın Yayınevi: 1/109-115
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Resûl-i Ekrem'in Güzel Ahlâkından Bazıları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) :: Peygamberimizin Hayatı :: Sünneti Seniyye-
Buraya geçin: