buharalıbilvanisli.com Son Konular | Konu | Yazan | Gönderme Tarihi |
---|
| | Salı Şub. 08, 2011 11:13 am | | | Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am | | | Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm | | | Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm | | | Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am | | | Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am | | | Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am | | | Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm | | | Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm | | | Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm | | | Salı Ocak 04, 2011 9:37 am | | | Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm | | | Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm | | | Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm | | | Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm | | | Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm | | | Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am | | | Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am | | | Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm | | | Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm | | | Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm | | | Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm | | | Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am | | | Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm | | | Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am |
| | Tariki Nakşibendi ve Aslı | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
sevban
Mesaj Sayısı : 6 Kayıt tarihi : 24/09/10
| Konu: Tariki Nakşibendi ve Aslı Çarş. Ekim 06, 2010 8:14 am | |
|
Bu yola girenlere Sadat-ı Kiram'ın tavsiyeleri şunlardır:
- Her halde ilim ve salih amel üzere olmak, Ehl-i Sünnet ve Cemaat'ten ayrılmamak, akaid, hadis, tefsir ilim öğrenmek ve öğrendiği ilim ile amel etmektir.
- Mürid tevbe ettiği zaman geçmiş işlerden yüz çevirmelidir, onları hatırlamamalı, düşünmemelidir.
- Gelecek için de düşünmemelidir. Bulunduğu anı değerlendirmelidir.
- İki cihanı unutup her nefeste zikredici olmalıdır.
- Mürşidinin emirlerine itaat etmeli ve verdiği görevleri yerine getirmelidir. Bu görevleri yerine getirirken kuvvetini ve gücünün hepsini kullanmaya çalışmalıdır. Çünkü kalp, sıdk ile teveccühüne göre dostuna kavuşur.
Allah-u Zülcelal sevdiği ve seçtiği kullar olan Evliyaullah'ı sevmeyi ve onlar ile beraber olmayı nasip etsin… Tasavvuf Kuran ve Sünnet YoludurTasavvuf, Kur'an ve Sünnet'in yolu olduğu için, tasavvuf ehli olanlar Kur'an ve Sünnet dışında olan hiçbir şeye iltifat etmezler.Nitekim Cüneyd-i Bağdadi şöyle demiştir: "Tasavvuf ehli, içine her türlü pislik atıldığı halde ondan hep güzel şeyler çıkan toprak gibidir. Tasavvuf ehli bulut gibidir, herkesi gölgelendirir. Tasavvuf ehli yağmur gibidir, herkes ondan istifade eder."Tasavvuf ehli, Hz. Peygamber (S.A.V) 'in manevi yolunda yürüyebilmek için kalbiyle, ruhuyla birlikte mücadele etmektedir. Rivayet edilmiştir ki; Bir gün Bayezid-i Bestami'nin yakınları kendisine: "Efendim filan yerde büyük bir zat var. Fazilet ve keramet sahibi bir velidir." dediler ve daha başka sözlerle o zatı çok methettiler. Bunun üzerine Bayezid-i Bestami: "Madem öyledir. O halde o büyük zatı ziyarete gitmemiz lazım oldu." buyurdular. Talebelerinden bazıları ile onun bulunduğu yere geldiler. Bayezid-i Bestami bildirilen zatın, mescide gitmekte olduğunu ve kıbleye karşı tükürdüğünü gördü. Görüşmekten vazgeçip tekrar geri döndü. Sonra o kimse hakkında şöyle dedi: "Dinin hükümlerini yerine getirmekte, Sünnet-i Seniyye'ye uymakta ve edebe riayette zayıf birisine, nasıl olur da keramet sahibi denilir. Böyle bir kimsenin, Allah-u Teala'nın evliyasından olması mümkün değildir." Bayezid-i Bestami böyle iken ona ve onun gibi olanların yoluna düşmanlık etmek, onları kötülemek ne kadar kötü bir haldir. Allah-u Zülcelal'in yolunun üzerinde böyle titiz davranan kimseleri sevmemek ve onların yoluna uymamak ne kadar büyük bir cehalettir! İslam dini zahiri bir dindir. Bununla beraber, Hz. Peygamber (S.A.V) , ümmetini zahiri ve manevi olarak irşad etmiştir. Tasavvuf da insanları zahiri ve manevi olarak amel yapmaya yönlendiriyor. Onun için tasavvuf, daha ziyade ibadet etmek ve ruhsatlardan kaçınarak azimetle amel etmekten ibarettir. Hangi cemaatten olursa olsun, hepsinin hedefi Allah rızasıdır. Yalnız tasavvuf, biraz daha ziyade ibadet etmektir. Hülasa olarak Allah-u Zülcelal'e ibadette şirk koşmamak ancak ihlaslı olarak amel yapmakla mümkündür. İhlaslı olarak amel yapabilmenin yolu da tasavvuftur. Böyle bir zamanda bir mürşidin sohbetinde bulunmak, tevbe edip mürid olmak çok kıymetlidir. Hele günümüz şartlarında şu ahirzaman fitnelerinin ve günahlarının çok olduğu bu zamanımızda, kalbimizi korumanın, manevi olarak yara almanın tehlikelerini düşünürsek, mürşidin ziyaretinin önemi daha da çok ortaya çıkıyor. Çünkü insan ne kadar salih amel işlese de, mürşidsiz olduğu zaman; kibirden, ucupdan kurtulamaz.İnsan bir mürşid-i kamile intisab ettiği zaman, bunu kendine ganimet bilmelidir. Çünkü mürşidi ona nefsini tanıtıyor, öğretiyor. İnsan nefsini bildiği zamanda, Rabb'inin kim olduğunu bilir. Nefsinin ve şeytanın hile ve tuzaklarından uzak kalmaya çalışır. İbadet ve taatlarına dikkat eder.Tariki Nakşinin 4 RüknüBu yüce tarikatin rüknü (şartı); kalbi masivadan, yani Allah’tan başka herşeyden temizlemektir.Sadat-ı Kiram, müridler için 4 rükûn tesbit etmişlerdir:
- Vird (Günlük Ders): Bir günde, en az 5000 defa "Allah" Lafza-i Celali'ni kalben söylemek.
- Mürşid Râbıtası: Akşam namazından sonra yapılır. (Ramazanda öğle namazından sonra yapılır.)
- İmsaktan, güneş doğuncaya kadar ki vakti, zikirle değerlendirmek.
- Teheccüd Namazı: İmsaktan önce kalkıp, teheccüd namazı kılmak.
Nefsi Çirkinliklerden Temizlemek İçinMürid nefsini çirkinliklerden temizlemek için şu hususlardan kaçınmak gayretinde olmalıdır: Kibir (büyüklenmek) Hased (çekememezlik) Cimrilik Kin Küfürlü konuşmak Bidatleri benimsemek Halinden şikâyetçi olmak Allah-u Zülcelal'in rahmetinden ümid kesmek Salihlere buğz etmek Zalimlik yapmak Verdiği sözde durmamak Su-i zan etmek Dünya malını sevmek İbadetlerden tembellik sebebi ile vaktini geçirmek Hayasız olmak Fitneci olmak Emin, güvenilir olmamak İnatçı olmak Münafık tabiatlı olmak Şehvet-perest olmak Fakirlikten korkmak Kadere dil uzatmak Fukarayı horlamak Geçmişi ile övünmek Yaptığı hatanın üzüntüsünü çekmemek. Bu sıfatlar, kötülük fidanlığı haline gelen ve zararlı bitkiler bitiren bakımsız bir tarla durumundaki kalbin, dışa akseden çirkin sıfatlarıdır. Mürid bunlardan özenle kaçınmalı ve bunların tersi olan güzel ahlaklarla ahlaklanmalıdır. İşte manevi bir ilim olan tezhib ilmi; kalbi ilâhi ihsanlara, lütuflara hazırlama ilmidir. Tasavvuf büyüklerine göre tezhib ilmi farz-ı ayn'dır. Vird (Zikir) ve Allah (C.C)'a Muhabbetİşte, biz Hz. Peygamber (S.A.V)'in ümmetindeniz. Biz de, az da olsa Hz. Peygamber (S.A.V)'e mutabaat edip, aynı şekilde hareket etmeliyiz. Onlar, şimdi zamanımızdaki gibi tetikle değil kılıçla; düşmanla yüz yüze, karşı karşıya savaşıyorlardı. Açlık ve susuzluk içinde, bir hurma ile yetinerek harp yapıyorlardı. Peki biz niçin: "Virdimi çekemiyorum, nefsim şöyle etmiyor, böyle etmiyor!" diyoruz. Bu son derece yanlış bir şeydir. Namaz kılmak, namaz kılmak için cemaate gitmek, imsaktan önce teheccüde kalmak, işte bunların hepsi harbdir. Bunları yapmadığımız zaman, benim kanaatimce, harbden kaçıyoruz demektir. Bunları yapmayan kimse, harb olduğu zaman da kaçacak demektir. Allah-u Zülcelal bir insana muhabbet veriyor. Fakat insan, muhabbetin neden dolayı geldiğini, niçin verildiğini düşünmüyor. Halbuki kendisini Allah'a verdiği için, Allah da ona muhabbet vermiştir. Bundan başka, Hz. Peygamber (S.A.V)'e uymuş, mutabaat etmiş idi. Bundan dolayı da muhabbet verilmişti. Fakat o mutabaat azaldığı zaman, insanın muhabbeti de azalıyor. Çünkü muhabbet, Hz. Peygamber (S.A.V)'ın mutabaatına bağlanmıştır. Bu dünyada bir şeyimiz kaybolduğu zaman, hemen onu aramaya koyuluyoruz. Peki, dünyada geçici olan, adi bir şeyimizi arıyoruz da, neden kaybolan muhabbetimizi aramıyoruz.Halbuki insan, o muhabbetle Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanarak, cennete girip, cehennemden muhafaza olacaktır. Haklı olarak, insan nasıl ki, kaybolan dünyalık bir şeyini arıyorsa, Allah-u Zülcelal'in muhabbetini daha ziyade araması lazımdır. O muhabbetin tekrar bulunması da, yine Hz. Peygamber (S.A.V)'e mutabaat etmekle mümkündür. İnsan, Hz. Peygamber (S.A.V)'e mutabaat ettiğinde, yine eski muhabbetini bulacaktır.Peki insan, muhabbetinin doğru veya yanlış olduğunu nasıl bilebilir? Biz Allah-u Zülcelal'i ne kadar seversek, Allah-u Zülcelal de bizi o kadar sever. İnsan, herhangi bir yerde Allah-u Zülcelal'in ibadetinden, zikrinden ve hizmetinden bahsederse, onun muhabbetini kazanmış, Allah'a yönelmiş demektir. Fakat Allah-u Zülcelal'den değil de dünyadan bahsederse, her ne kadar: "Benim Allah'a muhabbetim vardır!" derse de, yalan söylemiş olur. Allah-u Zülcelal'in razı olduğu meclislerde oturmak, doğruluğun alametidir.Daha açık olarak insan, muhabbetinin doğru olup olmadığını şöyle meydana çıkarabilir. Mesela, insanın günlük virdi vardır, diğer tarafta da nefsinin istekleri vardır. Bu ikisi karşı karşıyadır. Eğer insan, virdini çekmeyi tercih ederse, onun Allah-u Zülcelal'e muhabbeti var demektir. Fakat insan Allah'ın zikrini bırakıp nefsin isteklerine uyarsa, her ne kadar: "Ben Allah'ı seviyorum." derse de, bu doğru sayılmaz.Hepimiz bunu derinlemesine düşünüp tecrübe edelim. İnsan Allah'ın zikriyle meşgul olduğu zaman, kalbi çok mutmain olup, dünyası da cennet gibi olur. Buna karşılık, insan Allah zikriyle meşgul olmayıp bütün dünyanın hükümdarı da olsa, o kimse felah bulamaz, rahat da edemez. Şimdi biz buradayız. Fakat şu an, kabre doğru gittiğimizden haberimiz var mı? Allah-u Zülcelal, bu ömrü bizlere sayı ile vermiştir. Onun için ömrümüzü boşa sarfetmeyip, tefekkür etmemiz lazımdır. Bir insan bir evliyanın yanına giderek, "Kurban bana nasihat et!" demiş. Evliya: "Senin annen-baban yaşıyor mu?" diye sormuş. Adam: "Hayır!" diye cevap verince evliya: "Ben sana ne diyeceğim. Bak annen-baban vefat etmiş. Demek ki sıra sana gelmiştir." demiştir. Nitekim, Hz. Peygamber (S.A.V) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: "İbret için insana ölüm yeter." (Beyhaki) Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...alıntı.......S.M.K. ks. allah razı olsun | |
| | | gül-as
Mesaj Sayısı : 63 Kayıt tarihi : 05/07/10
| Konu: Geri: Tariki Nakşibendi ve Aslı Çarş. Ekim 06, 2010 8:17 am | |
| Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...
amin ecmain | |
| | | FİKİRDEĞİRMENİ
Mesaj Sayısı : 53 Kayıt tarihi : 04/10/10 Nerden : Karaman
| Konu: Geri: Tariki Nakşibendi ve Aslı Çarş. Ekim 06, 2010 8:22 am | |
| Tarik-i Nakşî hakkında denilen "Der tarik-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk / Terk-i dünya, terk-i ukbâ, terk-i hestî, terk-i terk" olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû etti: "Der tarik-i aczmendî lâzım âmed çâr çiz / Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz."
Hakikate ulaşmak için Nakşi yolunda giden bir müridin dört şeyi terk etmesi gerekir. Bunlardan birincisi dünyayı terk etmektir. Yani dünyanın kalbi oyalayacak şeylerinden elini eteğini çekmesi demektir. Bu sebeple çok veli zatlar münzevi yaşamışlar, bırak dünyanın gereksiz ve lüzumsuz işlerini zaruri işlerinde bile çok azla kanaat etmişler.
İkincisi terk-i ukbadır. Yani ibadet ve niyette cennet sevdası ve cehennem korkusu maksat ve gaye olmayacak tam manası ile her şey Allah’ın rızası için olacak. Cennet için namaz kılmak bu yolda olmaz demektir.
Üçüncüsü terk-i hestidir. Hesti; kelime olarak varlık, var olma ve mevcudiyet manalarına geliyor. Terim olarak benlik ve enaniyet davası demektir. Yani insana emanet olarak verilen cihaz ve kabiliyetlere haksız bir şekilde sahiplenmek demektir. Terk-i hesti ise Allah’a karşı benlik ve varlık davasını bırakıp, kulluk ve ubudiyet tavrına girmektir.
Dördüncüsü ise terk-i terk etmektir. Yani dünya, ukba ve benliği terk eden birisi, ben bunları terk ettim diyerek böbürlenip kendinin üstün bir mevki ve makamda olduğunu tevehhüm dahi etmemelidir. İşte terk ettiklerini de terk etmek daha ve ince ve latif bir terbiye ve ahlaki olgunluktur. Bu kıvama gelmeyen bir Nakşi müridinin yolu bitmiş sayılmaz. | |
| | | mümine sultan
Mesaj Sayısı : 67 Kayıt tarihi : 21/09/10
| Konu: Geri: Tariki Nakşibendi ve Aslı Çarş. Ekim 06, 2010 10:40 am | |
| rabbim razı olsun inş. kardeşim | |
| | | | Tariki Nakşibendi ve Aslı | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |