buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am

 

 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Empty
MesajKonu: 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI    31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 7:22 am

31 - HZ. BİLÂL-İ HABEŞÎ'NİN İŞKENCEYE UĞRAMASI

Gizli davet devresinde İslâm ile şereflenen ve bundan dolayı müşriklerin şiddetli işkencelerine maruz kalan ilklerden biri de Bilâl-i Habeşî diye bilinen, Bilâl bin Rebah Hazretleridir.
Hazret-i Bilâl, Müslümanların amansız düşmanı Ümeyye b. Halef in kölesi iken, Hazret-i Ebû Bekir vasıtasıyla İslâmla şereflenmiştir.174
Bir anda gönlünü çepeçevre saran imân nûru, Hazret-i Bilâl için hadsiz bir cesaret kaynağı oluvermişti. Öyle ki, bir köle iken, efendisini ve müşriklerin her türlü baskı, işkence ve eziyetlerini hiçe sayarak Müslümanlığını açıkça ilân etmekten çekinmedi.
İmanın girmediği kalb taştan daha katı, Allah korkusunun bulunmadığı vicdan, kayalardan daha hissizdir. Böyle bir kalb ve vicdana sahip bir insanda acıma, şefkat ve merhamet aramak abestir. O insan, artık bu hâliyle mânen canavarlaşmıştır. Hatta tahribatı cihetiyle canavarları bile geride bırakmıştır.
İşte İslâmın diğer bütün amansız düşmanları gibi Ümeyye bin Halef de böyle bir kalb ve vicdanın sahibiydi. Ve Hazret-i Bilâl, merhamet ve şefkat yoksunu bu kalb sahibinin kölesi idi.
Bu merhamet yoksunu adamın nazarında, Hz. Bilâl'in kendisini yaratan tek Allah'a îmân etmesi ve Onun gönderdiği Peygamberi Hazret-i Muhammed'e sadâkat elini uzatması büyük suçtu!
Bunun için de o, en amansız işkencelere tâbi tutuluyordu. Bazen yirmi dört saat aç, susuz bırakılıyor, bazen boynuna ip takılarak, Mekke'nin ücretle tutulan çocukları tarafından sokak sokak dolaştırılıyordu.
Ümeyye bin Halef'in bütün bu gayretleri boşunaydı. Hazret-i Bilâl bir kere îmân etmişti ve Allah'a teslim olmuştu. Gönlü Resûlullahın muhabbetiyle gülşen olmuştu. Onun için, bu eziyet ve işkenceler altında inim inim inlerken bile davasını müşriklerin yüzlerine yüzlerine haykırmaktan geri durmuyordu:
"Ehad Ehad! Allah birdir! Allah birdir!"
İnandığı İslâm davasından her türlü eziyete rağmen zerre kadar taviz vermeyen Hazret-i Bilâl'i, bu sefer efendisi Ümeyye bin Halef, kavurucu sıcaklar altında, sırtını, güneşin sıcaklığından ateş parçası haline gelmiş kızgın taş ve kumlara sürttürüp yaktırır, ağzına güneşte kurumuş bir lokma et verdikten sonra, göğsüne kocaman bir kaya parçası koydurur ve şöyle derdi:
"Andolsun ki; sen ölmedikçe, yahud Muhammed'i ve Onun dinini inkâr ve reddederek Lât'a Uzzâ'ya tapmadıkça bu azabı üzerinden eksik etmeyeceğim!"
Fakat, vücudunun bütün zerreleriyle âdeta bir îmân abidesi kesilmiş olan Hazret-i Bilâl, ölümü göze alarak şöyle haykırırdı:
"Ben, Lât ve Uzzâ'yı kabul etmem.
Allah birdir! Allah birdir!"175
Bu sözleri duyan Ümeyye bin Hâlef bütün bütün çileden çıkar, Hazret-i Bilâl'in işkencesini bayılıp kendinden geçinceye kadar arttırırdı. Sonra da çekip giderdi. Hazret-i Bilâl nice sonra kendine gelirdi.
Hazret-i Bilâl'in, bütün bu dayanılmaz eziyetlere, bu çekilmez işkenceye karşı tek dayanak noktası, o haşmetli ve azametli îmânıydı. İman, evet, kâinatı kabza-i tasarufunda tutan Cenâb-ı Hakka îmân, Onun sonsuz kudretine i'timad, insan için sarsılmaz, yıkılmaz bir istinad noktasıdır. O, bu kahramanca tavrıyla âdeta,
"Îmân hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki îmânı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir" hakikatını bütün dünyaya ilân ediyordu.
Yine bir gün, Ümeyye bin Halef in onu işkenceden işkenceye uğrattığı bir sırada, oradan geçen Hz. Ebû Bekir bu durumu gördü. Ümeyye'ye,
"Sen hiç Allah'tan korkmaz mısın? Bu zavallıya daha ne zamana kadar işkence edeceksin" dedi."Onun itikadını sen bozdun," diye cevap verdi Ümeyye.
"Kurtulmasını istiyorsan, onu satın al da kurtar."
Hz. Ebû Bekir,
"Ey Ümeyye," dedi, "benim, senin dininden siyah bir kölem var. Bundan daha güçlü, daha kuvvedidir. Onu Bilâl'e karşılık sana vereyim, kabul eder misin?" dedi.
Ümeyye,
"Kabul ettim," dedi. Sonra da gülerek,
"Vallahi, kölenin karısını da vermedikçe olmaz" diye konuştu.
Hz. Ebû Bekir,
"Olur," dedi.
Ümeyye yine sinsi sinsi güldü ve
"Vallahi, bana kölenin karısı ile birlikte kızını da vermedikçe olmaz" dedi.
Hz. Ebû Bekir, bu teklife de,
"Olur" diye cevap verdi. Fakat, azılı müşrik Ümeyye, âdeta işi yokuşa sürmek istiyormuşçasına davranıyordu. Bu sefer hâince gülüşler arasında şu istekte bulundu:
"Vallahi, bana onlarla birlikte 200 dinar da üste vermedikçe olmaz!"
Onun bu durumuna sinirlenen Hz. Ebû Bekir hiddetle,
"Sen," dedi, "ne utanmaz adamsın. Boyuna yalan söyleyip duruyorsun."
Ümeyye bu sefer,
"Hayır," dedi,
"Lât'a, Uzzâ'ya and olsun ki, artık bunları bana verirsen, dediğimi yapacağım."
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir,
"Onların hepsi senin olsun" dedi ve Hazret-i Bilâl'i bu zâlim adamın elinden kurtardı.
Hazret-i Bilâl'i alan Ebû Bekir'e (r.a.) Peygamber Efendimiz,
"Yâ Ebâ Bekir," dedi, "onun üzerinde bir hakkın olacak mı?"
Hz. Ebû Bekir,
"Hayır, yâ Resûlallah," dedi. "Onu azâd ettim."176
Hazret-i Bilâl'i Ümeyye bin Hâlef gibi azılı bir müşrikin elinden kurtarıp hürriyetine kavuşturan Hz. Ebû Bekir, bir müddet sonra onun gibi köle olan annesi Hamâme'yi de satın alıp âzad etti.177
Hazret-i Bilâl-i Habeşî, Resûlullah Efendimizin has müezzini idi. Bir an olsun Onun yanından ayrılmak istemezdi. Fahr-i Kâinat'ın dâr-ı bekâya irtihâlleri üzerine, Zatına ve yüksek ahlâkına olan muhabbetinden dolayı Medine-i Münevvere'de kalmaya tahammül edemedi ve oradan ayrılmaya mecbur kaldı. Bu esnada Halife olan Hz. Ebû Bekir, yanında kalması için ısrar edince,
"Yâ Ebâ Bekir," dedi. "Beni, kendin için satın aldınsa yanında tut! Yok eğer Allah rızası için satın aldınsa, serbest bırak da, Allah yolunda cihada katılayım."
Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir, kendisine müsâade etti. O da Şâm'a gitti. Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti sırasında orada vukû bulan gazâlara iştirâk etti.178

174. İbni Sa'd, Tabakât 3/332
175. İbni Hişâm, Sîre, 1/340; İbni Sa'd, Tabakât 3/232
176. İbni Hişâm, Sîre, 1/340; İbni Sa'd, Tabakât, 3/328; İnsanü'l-Uyun, 1/299
177. İbni Hişâm, Sîre, 1/340; İbni Sa'd, Tabakât, 3/328; İnsanü'l-Uyun, 1/299
178. İbni Sa'd, Tabakât, 3/238; İbn Hacer, İsâbe, 1/169


En son gespenst tarafından Cuma Haz. 25, 2010 7:27 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Empty
MesajKonu: Geri: 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI    31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 7:23 am



32 - HZ. OSMAN MÜSLÜMANLARIN SAFINDA

Resûl-i Ekrem Efendimiz, henüz açıktan halka peygamberliğini ilân etmemişti. Bu devrede de, Hz. Ebû Bekir, son derece büyük bir cehd ve gayretle samimi dostlarına İslâmiyeti anlatıyordu.
Birgün Hz. Osman'a da Müslümanlıktan bahis açtı ve onu alarak Resûl-i Ekrem Efendimizin huzuruna getirdi.
Hazret-i Resûlullah, dâima tebessüm eden parlak bir simâya sahip Hz. Osman'a,
"Allah'ın ihsanı olan Cennete rağbet et. Ben, sana ve bütün insanlara hidâyet rehberi olarak gönderildim!" dedi. Rasûlullahın bu sâde, bu samimi ve bu i'câzkâr sözleri karşısında Hz. Osman âdeta kendinden geçer gibi oldu ve şehâdet kelimesi kendi kendine mübârek dudaklarından döküldü:
"Eşhedü en lâ İlâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!"179
Sonra da daha önce Şam'dan dönerken gördüğü bir rü'yâsını Kâinatın Efendisine anlattı:
"Yâ Resûlallah," dedi. "Biz Muân ile Zerkâ arasında bulunduğumuz ve uyuduğumuz sırada bir münâdi: 'Ey uyuyanlar! Uyanın! Ahmet (a.s.m.) Mekke'de zuhur etti!' diye seslenmişti. Mekke'ye gelince sizi işittik!"180
Yumuşak huylu, edeb ve hâyâ sahibi ve cömert bir zât olan Hz. Osman'ın da Müslümanlar safına katılması müşrikleri fazlasıyla tedirgin etti. Kabilesi ferdleri ona ezâ ve cefâya yeltendiler. Fakat o, her türlü ezâ ve cefaya göğüs gerdi ve hak bildiği yoldan zerre kadar inhirâf göstermedi.
Amcası Hakem bin Ebû'l-Âs, kendisini bir urganla bir direğe bağlar ve döverek şöyle derdi:
"Sen, atalarının dinini bırakır da sonradan çıkma bir dine özenirsin öyle mi? And olsun ki, tuttuğun bu dini bırakıp, tekrar atalarının dinine dönmedikçe seni salıvermeyeceğim."
Metanet âbidesi Hz. Osman'ın cevabı şu olurdu:
"Vallahi, ben hak ve hakikat dinini asla bırakmam!"
O, günlerce bu cefâ ve eziyetle karşı karşıya bırakıldı. Fakat zerre kadar îmânından taviz vermedi. Onun bu metaneti ve büyüklüğü karşısında sonunda amcası küçüldü ve onu salıvermekten başka çare bulamadı.181
Orta boylu, esmer tenli, güzel yüzlü, sık sakallı, gür saçlı ve iri yapılı olan Hz. Osman, fıtraten temiz ve nezih bir insandı. İçki içmeyi Cahiliyye Devrinde kendisine haram kılmıştı. Servetini Allah yolunda ve din uğrunda sarfetmekten zevk alan bahtiyarlardandı. Hafız-ı Kur'ân'dı. Geceleri, namazında bütün Kur'ân'ı hatmederdi.
Cennetle müjdelenen on Sahabîden biri olan Hz. Osman, aynı zamanda Resûl-i Ekrem Efendimizin damadıdır. Önce Peygamberimizin kerimesi Rukiyye'yi aldı. O, vefât edince, Resûlullah onu bu sefer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Bu sebeple de "Zinnûreyn" lâkabını aldı.

179. İbni Sa'd, Tabakât: 3/55
180. İbni Sa'd, Tabakât: 3/55
181. İbni Sa'd, Tabakât: 3/55


En son gespenst tarafından Cuma Haz. 25, 2010 7:27 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Empty
MesajKonu: Geri: 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI    31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 7:24 am



33 - TALHA BİN UBEYDULLAH'IN MÜSLÜMAN OLUŞU

Hz. Osman'ın İslâmın saâdet dolu sinesine konuşunu Hz. Talha bin Ubeydullah takip etti.
Ticâret maksadıyla bir seyahâta çıkmıştı. Busra Panayırında bulunduğu bir sırada, oradaki manastırda yaşayan bir Rahib,
"Bu pazar halkı içinde, Mekke'den kimse var mı?" diye seslendi.
Hazret-i Talha,
"Evet, ben Mekkeliyim" dedi.
Rahib,
"Ahmed zuhur etti mi?" diye sordu.
Hazret-i Talha,
"Ahmed kim?" dedi.
Rahib,
"Abdullah bin Abdülmuttalib'in oğludur. Mekke, onun zuhûr edeceği şehirdir. O, peygamberlerin sonuncusudur. Kendisi, Harem-i Şerif'ten çıkarılacak, hurmalık, taşlık ve çorak bir yere hicrete mecbur bırakılacaktır" cevabını verdi.
Rahibin bu sözleri Talhâ'nın dikkatini çekmiş ve Mekke'ye gelir gelmez halka,
"Yeni bir haber var mı?" diye sordu.
"Evet," dediler. "Abdullah'ın oğlu Muhammedü'l-Emîn, peygamber olduğunu iddiâ etti. Ebû Kuhâfe'nin oğlu Ebû Bekir de, ona tabi oldu!"
Bunun üzerine derhal Hz. Ebû Bekir'in yanına vardı ve,
"Sen, Muhammed'e tâbi oldun mu?" diye sordu.
Hazret-i Ebû Bekir,
"Evet," dedi.
"Ben ona tâbi oldum. Sen de git, ona tabi ol! Zira o, insanları hak ve gerçek olana dâvet ediyor."
Hz. Talha da Rahibden duyduklarını Hz. Ebû Bekir'e anlattıktan sonra, beraberce Allah Resûlünün huzuruna geldiler. Derhal Müslüman olan Hazret-i Talha, Rahibin söylediklerini anlatınca da Peygamber Efendimiz gülümsedi.182
Müşrikler, Hazret-i Talha gibi faziletli bir insanın Müslüman olmasına tahammül edemediler. Kureyş'in azılı pehlivanlarından Nevfel bin Adviye onu bir ipe bağlayıp işkenceye uğrattı.
Genç yaşta İslâmiyetle şereflenen Hz. Talha, Cennetle müjdelenen on Sahabîden biridir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, onun hakkında,
"Yeryüzünde yürüyen bir şehide bakmak isteyen Talha'ya baksın" buyurmuşlardır.183
Son derece cömert ve cesur bir Sahabî idi. Uhud Harbinde Peygamber Efendimize atılan oklara elini tutmuş ve bu yüzden parmakları çolak kalmıştı. Aynı harpte seksene yakın yara aldığı halde, Resûlullahın yanından ayrılmamıştı.184

182. İbni Sa'd, Tabakât: 3/214-216; İbn Hacer, İsâbe: 2/220-221
183. Buharî, 2/107; 4/211-212
184. İbni Sa'd, Tabakât: 3/219; İbni Hacer, İsabe: 2/221


En son gespenst tarafından Cuma Haz. 25, 2010 7:28 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Empty
MesajKonu: Geri: 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI    31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 7:24 am



34 - HALİD BİN SAİD'İN İSLÂM'A GİRİŞİ

İslâma gizli davet devri henüz devam ediyordu.
Bu sırada Müslümanlar safına Kureyş'in mümtaz bir şahsiyeti daha katıldı: Halid bin Said. Hz. Halid, Kureyş'in ileri gelen ve zengin bir âilesine mensuptu.
Arap edebiyat ve ilmini gayet iyi bilen Hz. Halid, bir gece rü'yâsında; babasının kendisini tutup Cehenneme atmak istediğini, fakat Resûlullahın yetişip kendisini Cehenneme düşmekten kurtardığını gördü.
Feryad ederek uyandı. Böylesine berrak bir rüyânın mânâsız olamayacağını idrak eden Hz. Halid kendi kendine, "Vallahi, bu rü'yâ gerçektir" dedi ve vakit kaybetmeden Hz. Ebû Bekir'e koştu. Rüyâsını anlattı.
Sıddık-ı Ekber,
"Hakkında hayırlı olmasını dilerim," dedi. "Seni, o Resûlullah kurtaracaktır. Hemen git, ona tabi ol! Sen, ona tâbi olacak, İslâm dinine girecek, onunla birlikte bulunacaksın. O da seni, rü'yâda gördüğün gibi Cehenneme düşmekten kurtaracaktır."
Hz. Halid hemen Resûlullahın yanına vardı ve
"Yâ Muhammed! sen, insanları neye dâvet ediyorsun?" diye sordu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz,
"Ben," dedi, "halkı, tek olan ve şeriki bulunmayan Allah'a, Muhammed'in de Onun kulu ve Resûlü olduğuna îmân etmeye; işitmez, görmez, hiçbir fayda ve zarar vermez, kendisine tapınanları da tapınmayanları da bilmez birtakım taş parçalarına tapmaktan vazgeçmeye dâvet ediyorum."
Bu sözleri dikkat ve hürmetle dinleyen Hz. Halid derhal şehâdet getirdi:
"Ben, şehâdet ederim ki, sen, Allah'ın Resûlüsün!"185
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu zâtın İslâm dairesine girmesine fazlasıyla sevindi.
Hz. Halid, Müslüman olur olmaz, evinde ve etrafta da İslâmiyetten bahsetmeye başladı. Bir müddet sonra zevcesi Ümeyne de Müslümanlar safında yer aldı.
Oğlunun Müslüman olduğu haberini alan Kureyş'in zenginlerinden ve ileri gelenlerinden Ebû Uhayha Said, fazlasıyla hiddetlendi.
Hz. Halid'in birgün, Mekke'nin tenha bir yerinde namaz kılmakta olduğunu duydu. Diğer oğullarını gönderip onu yanına getirtti. Hiddetli hiddetli,
"Sen," dedi, "Muhammed'in, kavmine muhalefet ettiğini, getirdiği itikatlarla kavminin ilâhlarını ve geçmiş atalarını kötülediğini görüp durduğun halde ona tâbi oldun, öyle mi?"
Sonra, İslâmiyetten vazgeçmesi için bir sürü lâf etti. Ancak gönlünü îmân nuruyla aydınlatan Hz. Halid'in zerre kadar tereddüdü yoktu ve asla pişmanlık duymuyordu. Çatık kaşlarla bakan babasına şu cevabı verdi:
"Vallahi, Muhammed (a.s.m.) hak söylüyor. Ona tâbi oldum. Ölümü göze alırım da onun dinini asla bırakmam."
Bu sözlere fena halde kızan Ebû Uhayha, elindeki değnekle, kırılıncaya kadar onu dövdü.
Fakat nafile! Sebât ve metanetin menbâı olan îmân, artık Hz. Halid'in kalbinde yer etmişti ve o bu îmân nûrı ile mutmain olmuştu. Ezâ, cefa bu îmân karşısında zerre kadar menfi tesir icrâ edemiyordu.
Dayağın kâr etmediğini gören zalim baba, bu sefer,
"Git," dedi. "Senin iaşeni, rızkını keseceğim. İstediğin yere git."
Rızkını verenin Allah olduğunu bilen Hz. Halid yine aldırmadı ve
"Ey babacığım," dedi, "sen benim rızkımı kesersen, elbette Allah, bana geçineceğim şeyi verir."
Baba Uhayha, bu sefer onu alıp hapsettirdi. Ev halkına tehdidi ise şu oldu:
"Eğer biriniz onunla konuşacak olursa, onu perişan ederim."
Hz. Halid, günlerce aç ve susuz bırakıldı.186
İnancı uğrunda kendisine böylesine ezâ ve cefâyı revâ gören babanın yanında kalmak artık mânâsızdı. Bir fırsatını bulup, babasının elinden kurtuldu. İkinci Habeşistan hicretine kadar babasına görünmedi.187
Habeşistan'a giden ikinci hicret kafilesine zevcesiyle katılarak Mekke'den ayrıldı.
Hz. Halid, Cahiliyye Devrinde mükemmel yazı yazan birkaç şahsiyetten biri idi. Rivâyete göre, Resûl-i Ekrem Efendimizin Yemen hükümdarına verdiği Emannâme'nin metnini ve diğer bir çok anlaşma metinlerini de Hz. Halid kaleme almıştır.188

185. İbni Sa'd, Tabakât: 4/94; İbn Hacer, İsâbe: 1/406
186. İbni Sa'd, Tabakât: 4/95
187. İbni Sa'd, Tabakât: 4/95; Halebi, İnsânü'l-Uyun: 1/282
188. İbni Sa'd, Tabakât: 1/262; İbni Abdi'l-Berr, İstiab: 2/421


En son gespenst tarafından Cuma Haz. 25, 2010 7:28 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Empty
MesajKonu: Geri: 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI    31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 7:25 am



35 - SA'D BİN EBÎ VAKKAS'IN İSLÂMİYETLE ŞEREFLENMESİ

Sa'd bin Ebî Vakkas, henüz on yedi yaşlarında hareket ve heyecan dolu bir gençti. Bu sırada bir rü'yâ gördü: Zifirî bir karanlığın içinde iken, birden bire parlak bir ay doğuyor ve o, ayın aydınlattığı yolu takib ediyor. Sonra aynı yolda, Zeyd bin Hârise, Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir'in önünden ilerlediğini görüyor. Kendilerine,
"Siz ne vakit buraya geldiniz?" diye soruyor.
Onlar da,
"Şimdi" diye cevap veriyorlar.189
Bu rü'yâsından üç gün sonra, İslâma gizli davet devresinde fevkalâde büyük bir cehd ve gayret gösteren Hz. Ebûbekir, kendisine İslâmiyetten bahsetti. Sonra da alıp Resûl-i Zişan Efendimizin huzuruna götürdü. İslâmiyet hakkında Resûl-i Ekrem Efendimizden malûmat alan Hz. Sa'd hemen orada Müslüman oldu.190
Nesebi, hem baba tarafından, hem de anne tarafından Peygamber Efendimizle birleşir. Resûl-i Ekrem Efendimiz de, Hz. Sa'd da annesi tarafından Zühreoğullarına mensub bulunduğundan Hz. Sa'd annesi tarafından Peygamberimizin dayısı olurdu. Bu sebeple Resûlullah Efendimiz, "İşte dayım Sa'd. Böyle bir dayısı olan varsa bana göstersin" diyerek kendisine iltifâtta bulunurdu.191



Hz. Sa'd ve Annesi

Hz. Sa'd'ın Müslüman olması annesi Hamne'nin hoşuna gitmedi. Oğlu atalarının dinini bırakıp, yeni dine onun rızası olmadan nasıl tâbi olabilirdi? Oğlunun kendisine karşı saygısını ve bağlılığını bilen Hamne, onu İslâmiyetten vazgeçirip tekrar putperestliğe döndürmek için kararlıydı. Bir gün kendisine şöyle dedi:
"Allah'ın, sana hısım ve akraba ile ilgilenmeyi, anne babaya dâimâ iyilik etmeyi emrettiğini söyleyen sen değil misin?"
Hz. Sa'd,
"Evet," dedi.
Bunun üzerine asıl maksadını şu cümlelerle ifâde etti:
"Yâ Sa'd," dedi.
"Vallahi, sen Muhammed'in getirdiklerini inkâr etmedikçe, ben açlık ve susuzluktan helâk oluncaya kadar ağzıma hiç bir şey almayacağım. Sen de bu yüzden anne katili olarak insanlarca ayıplanacaksın."
O güne kadar, Hz. Sa'd, annesinin her isteğine boyun eğmişti. Bir dediğini iki etmemişti. Fakat, artık o, Allah'a îmân etmiş ve Resûlüne kalbinin bütün samimiyetiyle teslim olmuştu. Elbette, herşeyini bu îmân ölçüsü içinde değerlendirecekti.
Annesinin yememekte ve içmemekte inad ettiğini görünce yanına vardı ve "Ey anne," dedi. "Senin yüz canın olsa ve her birini İslâmiyeti bırakmam için versen, ben yine dinimde sabit kalırım. Artık ister ye, ister yeme."192
Bu cevap üzerine anne Hamne'nin inadı, Hz. Sa'd'ın hakta sebâtı karşısında eridi; hem yemeğe, hem de içmeye başladı. Böylece bir kere daha küfür îmânın, şirk Tevhid'in azameti karşısında ezildi ve mağlubiyetini ilân etti.
Hz. Sa'd ile annesi arasında geçen bu hâdise üzerine Cenâb-ı Hak, Ankebut Sûresinin 8. âyetini göndererek, mü'minlere ebedî bir ölçü verdi:
"Biz insana, anne ve babasına güzel davranmasını emrettik. Eğer onlar, ilâh olduğuna dâir hiçbir delil bulunmayan birşeyi Bana ortak koşman için seni zorlayacak olurlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz Banadır; yaptıklarınızı o zaman Ben size haber vereceğim."193
Hamne, oğlunu İslâmdan vazgeçirmek için bu sefer başka bir yol denedi. Bir gün Hz. Sa'd, evde namaz kılarken, konu komşusunu da çağırdı ve hep beraber kapıyı kapatarak onu evde hapsettiler. Ciğerpâresine eziyet edecek kadar şirkin kalbini katılaştırdığı Hamne, o sırada şöyle bağırıyordu:
"Ya o burada girdiği yeni dini terkeder veya ölür gider!"
Şirk ve dalâletin kalbleri nasıl kararıp merhamet ve şefkatten mahrum hale getirdiğini, bir annenin öz evlâdına eziyet etmekten çekinmemesinden anlamamız mümkündür!
Hâdiseler, hep Hamne'nin aleyhinde cereyan ediyordu. Çünkü, İslâmiyetten vazgeçirmek için çırpınıp durduğu Hz. Sa'd'ın peşini oğlu Amir de takib etmiş ve Müslüman olmuştu...
Büsbütün hırçınlaşan Hamne, bu sefer Amir'in yakasına yapıştı:
"Tuttuğun dini bırakmadıkça, şu hurma ağacının altında gölgelenmeyecek ve yiyip içmeyeceğim!" dedi.
Allah'a îmânın ve Resûlüne tâbi olmanın hadsiz zevkini tadan ve İslâmın emirlerini ihlâs ve samimiyetle yaşayan Hz. Sa'd, annesinin bu yeminini duyar duymaz yanına vardı:
"Ey anne," dedi. "Cehennem ateşi durağın oluncaya kadar sakın gölgeleneyim, yiyip içeyim" deme."194
Bu hârika îmân, sarsılmaz azim ve irade karşısında anne Hamne'nin elinden susmaktan başka bir şey gelmedi.



Hz. Sa'd'ın Cesareti

Müslümanların, müşrikler tarafından işkence ve eziyet cenderesine alındıkları en çetin bir sırada idi.
Hz. Sa'd, ilk Müslümanlardan bir kaçı ile Mekke'nin Ebû Dübb Vadisinde namaz kılmakta idiler. Müşriklerin ileri gelenlerinden Ebû Süfyan bir kaç müşrikle yanlarına geldi. Yaptıkları ibâdetin asılsız bir şey olduğunu iddiâya kalkışınca, yaka paça birbirlerine girdiler. Hz. Sa'd, eline geçirdiği bir deve çenesi kemiği ile müşriklerden birinin başını yardı. Bunu gören diğer müşrikler cesaretlerini kaybettiler ve kaçmaya başladılar. Müslümanlar da onları vadiden çıkıncaya kadar kovaladılar.
Böylece Hz. Sa'd, Allah yolunda ilk kan döken Sahabî ünvânını almış oldu. İslâm tarihinde dökülen ilk kan budur.
Aynı zamanda son derece cömert olan Hz. Sa'd bin Ebî Vakkas, Cennetle müjdelenen on Sahabîden biridir. Allah Resûlü zamanında bütün gazâlara katıldı. Uhud Harbinde Fahr-i Kâinata vücudunu siper etti ve müşriklere öylesine ok attı ki, Allah Resûlünün, hiçbir fâniye nasib olmayan şu hitabına mazhar oldu:
"Anam babam, sana fedâ olsun yâ Sa'd, durma at!"195
Hz. Ali der ki:
"Resûlullah (a.s.m.), "Fedâke ebî ve ümmi"196 (Anam babam sana fedâ olsun) cümlesini sadece Uhud günü Hz. Sa'd için söyledi."197
Aynı muharebede, Hz. Sa'd, her ok attıkça, Allah Resûlü, "İlâhi bu senin okundur," diyor," ve onun için şöyle duâ ediyordu:
"Allah'ım! Sana, duâ ettiğinde, Sa'd'ın duâsını kabul et. Atışını da doğrult."198
Allah Resûlünün, "Allah'ım, onun duasını kabul et" buyurması sebebiyledir ki, kahramanlığı, cesareti ve ok atmadaki mahareti yanında duâsının kabûlüyle de şöhret bulmuştur. İslâm düşmanları onun kılıç ve okundan korktukları gibi, Müslümanlar da bu sebeple onun duâ oklarından korkarlardı. Onu üzmekten son derece çekinirlerdi.199
İslâma davetin henüz gizli devresinde, ömrünün baharında Müslüman olan Hz. Sa'd, o genç yaşından itibaren bütün ömrünü İslâma hizmette geçirdi. Hz. Ömer devrinde İran'a gönderilen ordunun kumandanlığına tayin edildi ve Kadisiyye Zaferinin kumandanlığını yürüterek Kisra Ülkesini fethedip İslâm topraklarına kattı. Bu sebeple ona "İran Fatihi" ünvânı verildi.

189. İbni Esîr, Üsdü'l-Gâbe: 2/292
190. İbni Hişâm, Sîre: 1/266; İbni Sa'd; Tabakât: 3/139; Taberî, Tarih: 2/216
191. İbni Hacerî, Tarih, 2:33; İbni Esîr, a.g.e., 2:291
192. İbn Hacer, İsâbe, 2/31; Halebi, İnsanü'l-Uyun, 1/280
193. Bu âyet-i kerimenin hükmüne göre; evlâd, anne-babasının ancak İslâmın dışında olmayan meşrû emirlerini yapmakla mükelleftir. Böyle bir itaat evlâd üzerine vâciptir. Aksi halde, yâni anne veya baba, Müslüman evlâdını imanın ve İslâmın dışında bir takım meşru olmayan hareketleri işlemeye emir ve teşvik ederse, bu sefer onlara bu hususta itaat etmemek vâciptir. Çünkü: "Allah'a isyan olacak şeyde, kullara itaat edilmez, emirleri yerine getirilmez." İslâmın bir düsturudur. (Nesefi, Tefsir: 3/251)
194. İbni Esîr, Üsdü'l-Ğabe: 2/292
195. İbni Sa'd, Tabakat: 3/139
196. "Fedake Ebî ve Ümmi" tâbiri asıl mânâsında değil, örfî mânasında kullanılır. Bu kelimeler razı olmayı, memnun olmayı ifade eder. Yaptığı tebdile şayan bulunan zatlar, bu kelimelerle medh ve senâ edilirler.
197. Müslim: 7/125
198. İbni Sa'd, Tabakât: 3/141
199. Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 149


En son gespenst tarafından Cuma Haz. 25, 2010 7:28 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Empty
MesajKonu: Geri: 31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI    31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI  Icon_minitimeCuma Haz. 25, 2010 7:25 am



36 - EBÛ ZERR-İ GIFARÎ'NİN İSLÂMLA ŞEREFLENMESİ

İslâmın ebedî nûru, gizliden gizliye ruhları sarmaya ve gönülleri fethetmeye devam ediyordu. İlk Müslümanlar bütün samimiyetleriyle Hazret-i Resûlullahın muallimliğinde İlâhî davayı öğrenme ve yaşamaya çalışıyorlardı.
Peygamber Efendimiz, henüz davasını aşikâre ilân etmemişti, ama buna rağmen, Mekke'nin dışında da bir çok yerden, beklenen Son Peygamberin zuhur ettiğine dâir haber duyanlar vardı. Bunlardan biri de, Gıfar Kabilesine mensup Ebû Zerr idi.
Ebû Zerr, Cahiliyye Devrinde de putlara tapmaktan nefret eden ve senelerden beri hak ve hakikatı arayan, Arabın güzide şâirlerinden biri idi. Duyduğu haber üzerine önce, aradığı rehber zâtın Mekke ufuklarında parlayan zât olup olmadığını anlamak maksadıyla kendisinden de üstün bir şâir olan kardeşi Üneys'e,
"Haydi, Mekke'de zuhur ettiği söylenen zâta git. Kendisiyle bir görüş ve onun hakkında bana haber getir" diyerek onu Mekke'ye gönderdi.
Üneys, kardeşinin bu ta'limatı üzerine Mekke'ye geldi ve Peygamber Efendimizle görüşüp konuştuktan sonra geri döndü.
Ebû Zerr,
"Ne haber getirdin? Halk onun hakkında ne söylüyor?" diye sordu.
Üneys,
"Gördüğüm zât, halka iyilikte bulunmayı, kötülükten sakınmayı tavsiye ediyor ve güzel ahlâkı duyuruyor" dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etti:
"Halk, 'Şâirdir, kâhindir, sâhirdir' diyor. Ama ben, kâhinlerin sözlerini işittim. Onun söyledikleri katiyyen kâhinlerin sözlerinden değildir. Söylediklerini, şâirlerin de her türlü şiirleriyle kıyas ettim. Aralarında hiç bir benzerlik görmedim. Onun söyledikleri şiirden başka, apayrı birşey. Bundan sonra ona şâir demek kimsenin ağzına yakışmaz.
Hülâsa, yeminle derim ki, Muhammed (a.s.m.) sâdıktır. Ona çeşitli ithamlara yeltenenler ise kâziptir, yalancıların tâ kendileridir."200
Ebû Zerr, kardeşine,
"Sen," dedi, "beni rahatlatıcı fazla bir mâlumat getirmedin. Ama yine de gidip onu bizzat, görmeliyim."
Üneys, onu ikaz etti:
"Gitmesine git, ama kendini Mekke halkından kolla. Çünkü, onlar Muhammed'e karşı düşman cephesi kurmuşlardır."
Bundan sonra Ebû Zerr, eline asâsını, sırtına bir su kırbası ile bir azık dağarcığı alarak yola düştü. Çölleri aşa aşa gelip Mekke'ye kavuştu ve doğruca Kâbe'ye gitti. Resûl-i Ekremi aradı, fakat tanımadığı için bulamadı. Kimseye sormaya da cesaret edemedi, hem de uygun bulmadı. Çünkü, kardeşinin de söylediği gibi Mekke'de Müslümanlarla müşrikler arasında şiddetli bir mücadele vardı ve Müslümanlar çok nazik bir devreyi yaşıyorlardı.
Mescid-i Haramda kalmaktan başka bir çaresi yoktu. Öyle yaptı. Açlığını ise Zemzem suyu içerek gideriyordu.
Bir aralık Hz. Ali, onu Mescid-i Haramın bir köşesinde büzülmüş halde gördü. Yanından geçerken, kendi kendine: "Zannımca bu adam uzak bir yoldan gelmiştir" diye konuşunca, Ebû Zerr, "Evet," dedi, "uzak bir yoldan gelmişim."
Hz. Ali,
"Gel, evimize gidelim" dedi ve onu alıp evinde misafir etti. İkisi de ihtiyatlı ve tedbirli davrandıklarından o geceyi birbirlerine açılmadan geçirdiler.
Sabah olunca, Ebû Zerr, yine Resûlullah Efendimizi sorup bulmak için Mescid-i Harama gitti. Fakat, aynı şekilde hiç kimseden Efendimiz hakkında bir mâlumat alamadı.
Yine aynı köşede ümitsiz bir vaziyette beklerken yanına Hz. Ali uğradı tekrar kendi kendine:
"Bu adamcağızın hâlâ nereye gideceğini öğrenmek zamanı gelmedi mi?" dedi. Bunu duyan Ebû Zerr;
"Hayır" dedi.
Bunun üzerine Hz. Ali, aynı şekilde,
"Haydi, öyle ise bize gidelim" dedi ve alıp evine misafir götürdü.
Bu sefer birbirlerine açıldılar. Önce Hz. Ali,
"Nereden ve niçin geliyorsun?" diye sordu.
Ebû Zerr,
"Eğer, gizli tutacağına söz verirsen, sana anlatırım" dedi.
Hz. Ali,
"Emin olabilirsin" karşılığını verince, Ebû Zerr asıl maksadını açıkladı:
"Ben Gıfar Kabilesindenim. Buradan peygamberlik ilân eden bir zâtın zuhur ettiği haberini duydum. Bizzat onu görüp konuşayım diye geldim."
Samimî maksadını anlayan Hz. Ali,
"Sen bu hareketinle akıllılık ettin, doğruyu buldun" diye konuştuktan sonra, "Ben şimdi Resûlullahın yanına gidiyorum. Sen de peşimden gel. Benim girdiğim yere sen de gir. Eğer ben, yolda sana zarar vereceğinden korktuğum birisini görürsem, papucumu düzeltir gibi bir duvara yönelir dururum. O zaman sen beni beklemezsin, yürür gidersin."
Evden çıktılar. Hz. Ali önde, Ebû Zerr ise onu arkadan takib ediyordu. Hiçbir anormal durumla karşılaşmadan Hazret-i Resûlullahın huzuruna vardılar.
Ebû Zerr,
"Selâm sana olsun, ey Allah'ın Rasûlü" dedi. Bu türlü selâmı İslâmda ilk veren zât, Ebû Zerr Hazretleridir.
Resûl-i Ekrem,
"Allah'ın rahmeti senin üzerine de olsun" dedikten sonra, "Sen kimsin?" diye sordu.
Ebû Zerr,
"Ben, Gıfar Kabilesindenim" diye cevap verdi.
"Ne zamandan beri buradasın?"
"Üç gün, üç geceden beri buradayım."
"Seni kim doyuruyor?"
"Tek yiyeceğim Zemzem suyu idi. Şişmanladım bile. Hiç açlık ve susuzluk duymadım."
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz,
"Zemzem, mübârek, doyurucu bir yiyecektir" buyurdu.
Sonra Ebû Zerr,
"Yâ Resûlallah, bana İslâmı anlat" dedi. Resûlullah Efendimiz, İslâmiyeti kendilerine anlatınca, derhal şehâdet getirerek Müslüman oldu.201



Müslümanlığını İlân Etti

Şehâdet getirerek, İslâmla şerefyâb olan Hz. Ebû Zerr'e, ihtiyat ve tedbiri asla elden bırakmayan Resûlullahın tavsiyesi şu oldu:
"Yâ Ebâ Zerr, sen, şimdilik bu işi gizli tut! Ve memleketine dön, git! İşi açığa vurduğumuzu haber aldığın zaman gel!"
Vecd ve heyecan mâdeni haline gelen Hz. Ebû Zerr,
"Yâ Resûlallah," dedi, "seni hak peygamber olarak gönderen Allahü Teâlaya yemin olsun ki, ben bunu müşriklerin arasında açıkça ilân edeceğim."
Sonra da kalkıp doğruca Kâbe'ye koştu ve müşriklere karşı pervasızca,
"Ey Kureyş topluluğu! Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yok ve Muhammed Onun resûlüdür!" diye haykırdı.
Bu kahramanca haykırış, müşrikleri hiddetlendirdi. Hep birden üzerine çullandılar ve onu bayıltıncaya kadar dövdüler. Eğer, henüz o sırada İslâmiyete girmemiş olan Hz. Abbas yetişip, Gıfar Kabilesine mensup olduğunu ve bu kabilenin de Şâm ticâret yoluna hâkim bulunduğunu söylemeseydi, onu öldüreceklerdi!
Fakat, îmânın verdiği cesaret ve heyecana sahip Hz. Ebû Zerr'i, bu darbeler de yıldırmadı. İkinci gün aynı şekilde ve aynı yerde, yine müşriklere karşı Allah'ın varlık ve birliğini, Hz. Resûlullahın da Onun hak peygamberi olduğunu pervasızca haykırdı. Tekrar müşriklerin ağır darbelerine maruz kaldı. Yine araya Hz. Abbas girdi ve
"Yazıklar olsun size! Siz, Gıfar Kabilesinden birini mi öldürmek istiyorsunuz? Onların sizin ticâret yeriniz ve yolunuz üzerinde bulunduğunu bilmiyor musunuz?" diyerek onu müşriklerin merhametsizce savurdukları darbelerden kurtardı.202
Bu hâdiseden sonra, Hz. Ebû Zerr, kavim ve kabilesini hak dine davet etmek üzere yurdunun yolunu tuttu. Hicretin altıncı yılına kadar da orada kaldı. Bu sebeple Bedir, Uhud ve Hendek gazâlarında bulunamadı. Fakat bunlardan sonraki gazâlarda Resûl-i Ekrem Efendimizin yanından ayrılmadı.

200. İbni Sa'd, Tabakât, 4/224; Müslim, 7/153-154
201. İbni Sa'd, Tabakât: 4/224-225; Müslim: 7/153-154
202. İbni Sa'd, Tabakât: 4/255
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
31 - 36 EFENDİMİZİN S.A.V HAYATI
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) :: Peygamberimizin Hayatı-
Buraya geçin: