buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am
Similar topics

 

 İmam Malikin Görüşleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

İmam Malikin Görüşleri Empty
MesajKonu: İmam Malikin Görüşleri   İmam Malikin Görüşleri Icon_minitimePaz Haz. 27, 2010 10:30 am

Görüşleri

îmam Mâlik büyük bir hadîs bilgini olduğu gibi, aynı zamanda büyük bir fakîh idi. Yani O, hem hadîs hem de fıkıhda İmamlık mer¬tebesine ulaşmıştı. Fakat O, fikrî tartışmalarla çalkalanan bir çağ¬da yaşıyordu. Bu çağda hem siyaset hakkında, hem de akide konu¬sunda birçok sapık fikirler mevcuttu. Meselâ, bâzıları, insan, fiille¬rini cebren yapmakta ve hiç bir ihtiyar tirade) sahibi değildir, di¬yorlardı. Bir kısımları da, büyük günah işleyenlerin kâfir olduğunu söylüyordu. Bu arada kimisi de daha ileri gidiyor ve; nasıl küfürle tâat fayda vermiyorsa, İman bulunduktan sonra mâsiyet de zarar vermez, diyordu. Ayrıca çeşitli fırkalardan siyasî konularla uğraşan bir gurup: hilâfet, Hz. Ali ve onun Fâtıma'dan doğan oğullarına mahsustur, diyordu. Başka bir grup da; İmamet (hilâfet) in Hz. Hü¬seyin evlâtlarına münhasır olduğunu söylüyordu. Üçüncü bir gurup ise, hilâfetin ne herhangi bir Arap kabilesine, ne herhangi bir Arap soyuna, ne de herhangi bir hanedana mahsus olduğunu ileri sürü¬yordu... Şüphesiz bu durumda hicret yurdunun İmamı Mâlik, halkı irşad ederek onları bu keşmekeş ve sapık düşüncelerden kurtara¬cak ve onlara Allah'ın dosdoğru yolunu gösterecekti. Bu yol hak¬kında Allah Kur'an-ı Kerîm'inde, «Şüphesiz ki bu benim dosdoğru yolumdûr. O halde ona uyun, başka yollara tâbi olup gitmeyin. Son¬ra bu sizi O'nun yolundan ayırır.» [48] buyurmaktadır.
îmam Mâlik bu meselelerde de fıkıh ve hadîsde uyguladığı metoddan hareket etmiştir. O, sünnete ve selef-i sâlihin yoluna uyma¬nın zarurî olduğuna inanır ve daima şairin şu beytini terennüm ederdi:
«İşlerin en hayırlısı sünnet olandır,
En kötüsü de uydurma ve bid'at olandır.»
îmam Mâlik, Ömer b. Abdilaziz'in şu sözlerinden çok hoşlanır¬dı: «Peygamber (S.A.) ve O'ndan sonra işbaşına gelen ulü'1-emr, bir kısım sünnetler koymuşlardır. Bu sünnetlere bağlanmak, Allah'ın kitabına uymak, Allah'a taatı tamamlamak ve O'nun dîninde kuv¬vetli olmaktır. Hiç kimse bu sünnetleri değiştiremez. Bunlara aykı¬rı olan şeyleri .yapamaz. Bu sünnetlere sarılanlar hidâyete erer, bun¬lardan yardım isteyen kazanır, kim bunları terkederse Allah'ın şu âyetine muhatap olur: «Kim mü'minlerin yolundan başkasına oyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız, onu cehenneme koyarız. Orası ne kötü bir yerdir.» [49].
tşte İmam Mâlik, böylece hem akîde, hem de fıkıh üzerine yap¬tığı çalışmalarda sünnetten ayrılmamıştır. O, insanların akideyi, Al¬lah'ın Kitabı ve O'nun Elçisi'nin Sünnetinden almalarını, şeriatın ne usûlünde, ne de fürûunda akla aykırı bir şey bulunmamakla be¬raber, akideyi, mücerret akim hükümlerinden çıkarmamalarını söylerdi. [50]

İman Meselesi

İmam Mâlik, îmanın söz, inanç.ve amel olduğunu söyler ve bu görüşünü Kur'an ve Hadîslerin nass'larmdan çıkarırdı. O, inancın arttığını kabul eder ve eksildiğine dair bir şey söylemezdi. Çünkü Kur'an-ı Kerîm, îmanın artacağını bildirmekte, azalacağına dair herhangi bir beyanda bulunmamaktadır. İşte o, akîde konusunda böyle nakle dayanır ve kişiyi sapıtan aklî faraziye ve düşüncelerin peşine düşmezdi. [51]

Kader Meselesi

İmam Mâlik, hayır ve şerri ile kadere inanır, insanın hürriyet ve ihtiyar sahibi olduğunu, hayır veya şer olsun, yaptığı her şeyden sorguya çekileceğini kabul ederdi. O, bu kadarla yetinir ve insan fullerinin Alââh'ın ona verdiği bir kudretle veya takdir neticesinde meydana geldiğini söylemezdi. Bu konuda o şöyle demiştir: «Kade-riyecilerden kimi gördümse o bayağı, şaşkın ve düşük kimsedir.» îmam Mâlik bu görüşüne, Ömer b.. Abdilaziz'in şu sözünü delil ola¬rak gösterirdi: «Allah isyan edilmesini istemeseydi. İblis'i yaratmaz¬dı. Çünkü o, bütün fenalıkların başıdır.» İmam Mâlik, buna ilâve¬ten, “Kaderiyecilerin hallerini şu âyetti kerime ne güzel açıklıyor, derdi: «Eğer biz dileseydik herkesi elbette hidâyete erdirirdik. Fakat benden (sâdır olan): Cehennemi mutlaka bütün cinlerle ve in¬sanlardan (niçeleriyle) dolduracağım, sözü [52]gerçekleşecektir. [53]

Kebîre Meselesi

İmam Mâlik'in büyük günah (Kebîre) işleyenler hakkındaki gö¬rüşü şöyle idi: Büyük günah işleyenler günahları kadar azap gö¬recekler. Ancak Allah dilerse bunları affeder. Çünkü Kur'an-ı Ke-rîm'de: «Şüphesiz ki Allah, kendisine eş tanınmasını yarlığamaz. Ondan başkasını, dilediği kimseler için yarlığar.» [54] buyurulmuştur. İşte bu, Ebu Hanîfe'nin görüşüdür. Ebu Hanîfe'nin oğlu Hammad, babasının bu görüşünü açıkladığı zaman, îmam Mâlik ona katılmış¬tır, İmam Mâlik bu konuda şöyle der: «Kul, Allah'a şirk koşmaksızın, bütün büyük günahları işlese, sonra bu kötü hallerden vazgeç¬se umarım ki o, Cennetin yüksek derecelerine erebilir. Büyük gü¬nah, kul ile Rabbi arasında bir şey olup kul bunun afvını dileyebilir. Afvı istenilmeyen her sapıklık ise, sahibini cehennem ateşine [55]sürükler. [56]

Kur'ân-I Kerîmin Yaratılmış Olup Olmaması Meselesi

îmam Mâlik zamanında Kur'ân-ı Kerim'in yaratılmış (mahlûk) olup olmaması meselesi ortaya atılmıştı. Bu meseleyi ortaya atan Ca'd b. Dirhem idi. O, bu meseleyi Yahudi asıllı olan ve İslâm aki¬desini bozmak isteyen bir kimseden almıştır. Müslümanlardan bir kısmi; Kur'ân yaratılmıştır; diğer bir kısmı da, yaratılmamıştır, diye ısrar etmişlerdir. Hatâya düşmekten sakınan müslünıanlar, bu me¬selenin bir fitne doğuracağını anlamışlar ve bu konuya dalmaktan kendilerini alıkoymuşlardır. İmam Mâlik de bunlar arasında idi. İmam Mâlik'e göre, müslümanları dinlerinde fitneye düşürmek için kendilerini vakfetmiş olan kimselerin ortaya attıkları meselelerin arkasına düşüp cedelleşmek doğru değildir. [57]

Kıyamet Günü Allah'ın Görülüp Görülmemesi Meselesi

Mu'tezilîler de, kıyamet günü Allah'ı görmenin mümkün olup olmayacağı meselesini ortaya atmışlar, bu meseleyi aklî esaslara gö¬re inceleyip Allah'ın görülemiyeceğini ileri sürmüşlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'deki «Yüzler vardır o gün ter-ü tazedir, Rablanm görecek¬tir.» [58] âyeti gibi nass'lan da te'vil etmişlerdir. Fakat İmam Mâlik, Allah'ı görmenin mümkün olduğunu, nass'lann zahirlerine sarılarak ve bunları te'vil etmeksizin kabul etmiştir. Lâkin Allah'ı görme ola¬yının keyfiyetini ve bizim dünyadaki görme fiilimize, benzeyip ben¬zemediğini izah etmemiştir. Allah'ı görme işinin, O'nun yarattıkla¬rından hiçbirine benzemeyen Yüce Zât'ma lâyık olacak bir şekilde gerçekleşeceğini, Kur'ân'da, «Onun benzeri yoktur. O hakkıyla işi¬ten, kemâlile görendir.» [59] buyurulduğunu söylemiştir.
îşte İmam Mâlik, akâid hususunda sünnet ve sünnetin metodun¬dan hareket etmiş, îslâm akîdes.ai bozmak isteyenlerin veya akâid meselelerinde müslümanlar arasında tefrika doğurmaya çalışanların yolundan gitmemiştir. Zira, bu yolun ötesinde fikrî ve ruhî bir çö¬küntü vardır. [60]

Siyaset Ve Hilâfet Meselesi

İmam Mâlik, siyaset konusunda Hulefâ-i Râşidîn'in tatbikatını kabul ederdi. Ona göre adaletin yerine getirilmediği ve Peygamber (A.S.)in sahâbîlerine sövülen bir memlekette oturulmaz. O, bu ko¬nuda; «Peygamber'in sahâbîlerine söven bir kimsenin dünyada yeri yoktur.» ve «Haksız iş yapılan ve geçmişlere sövülen bir memleket¬te oturmak caiz değildir.» derdi.
İmam Mâlik, hilâfetin sadece Hâşimi ailesine veya Hz. Ali ev¬lâtlarına mahsus olduğunu -kabul etmezdi. Çünkü Hz. Ebu Bekr, Ömer ve Osman gibi ilk büyük halîfeler, ne Haşimî ne de Hz. Ali evlâtlarmdandır. O, Hz. Ebu Bekr'in halîfe seçildiği gün sözkonusu olan ve hilâfetin Kureyş'e ait olduğunu açıklayan hadis-i şerifi rivayet etmiştir. Bundan anlaşılıyor ki kendisi de bu meseleyi böyle kabul ediyordu.
îmanı Mâlik'e göre, sahâbilerin Hulefâ-i Râşidîn'i seçtikleri usûl, en sağlam yoldur. Bu itibarla O, hürriyet içerisinde ve herhangi bir zorlama olmaksızın bî'at edilmek şartıyla halîfenin yerine geçmek üzere birini tavsiye etmesini meşru görmüştür. Nitekim Ebu Bekr (R.A), Uz. Ömer'i yerine halîfe olarak tavsiye etmiştir. İmam Mâ¬lik, önceki halîfe tarafından tâyin edilen belli miktarda şahısların teşkil edeceği şûrayı da kabul etmiştir. Yâni İmam Mâlik, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Âli'nin halifelik makamına getirilmelerinde sahâbîlerin yaptığı gibi önceden tâyin edilen şûrayı yerinde bulurdu.
îmam Mâlik'e göre Mekke ve Medine'deki müslümanların biati kâfidir. Mekke ve Medîneliler dâhil olmazsa diğer ülkelerdeki müs¬lümanların biati yeterli olmaz. Onun bu şekildeki anlayışı, tamamen sahâbîlerin usûlüne uygundur.
İmam Mâlik, kendi gücüyle halifelik mevkiine gelen ve daha sonra halkın kendi rızasıyla bîat ettiği adaletli kimseyi meşru bir halîfe sayardı. Çünkü, halkın rızasıyla bîat etmesi, onun halifeliğini meşrûlaştırmış olup bunda müslümanların menfaati vardır.
îmam Mâlik, siyasî görüşlerinde dâima maslahat ve adaleti esas alırdı. Fesat ve zarara sebep olan şeyleri caiz görmezdi. Ada¬let ve maslahata götüren şeyleri caiz görürdü. İstemedikleri şeyleri yaptırmak için insanları zorlamak (ikrah)'da maslahat ve adalet yoktur. Halife el-Mansur'a karşı ayaklananlardan biri —belki bu,Muhammed en-Nefsü'z-Zekiyye'dir —Ona; «Bana Mekke ve Medîneliler bîat ettiler, sen Ebu Ca'fer el-Mansur'un zulmünü görüyorsun İşte I» demiştir. İmam Mâlik de; «Sen, Ömer b Abdilaziz'i, kendinden son¬ra iyi bir kimseyi velîahd olarak tâyin etmekten alıkoyan şey nedir biliyor musun?» diye sordu. O da; «Hayır» dedi. İmam Mâlik, bunun üzerine şöyle söyledi: «Yezid b. Abdilmelik'e bîat yapılmıştı. Ömer b. Abdilaziz, başkasına bîat edildiği takdirde adı geçen Yezid'in ka¬rışıklık çıkarıp insanları öldüreceğinden ve maslahata aykırı işlere başvuracağından korkmuştur.» [61]
İşte burada görüyorUz ki İmam Mâlik, halife seçimindeki örnek şekillere değil, gerçeklere ve müslümanların içinde bulunduğu du¬ruma göre düşünmektedir. îmam Mâlik'e göre mevcut maslahatla¬rın dâima gözönünde tutulması, insanları tâat veya muhalefet et¬meye teşvik edenlerin hu maslahatları değerlendirmesi gerekir. O hu prensipten hareket ederek, sükûn ve hUzurun, isyan ve anarşi den; fitnelerden uzak durmanın, fitneye sebep olacak davranışlar dan üstün olduğu neticesine varır. Ayaklanmaksızm hükümdar-doğru yola sevkedecek şekilde irşâd etmek, maslahat îcabı olup, fesat ve zarara meydan vermez.
Hükümdar zalim olursa sabırlı olmak ve onu irşâd etmek gere¬kir. Buradaki sabır, zulme boyun eğen zavallı insanın sabrı değil halkın maslahatını gözönüne alan kimsenin sabrıdır. Fesat, dâims isyan hareketleriyle birlikte çıkmaktadır. Zalim hükümdarı güzel öğütlerle ve ona dînin emirlerini hatırlatmak suretiyle adaletli olmaya sevketmek lâzımdır. Bu vazifeyi olgun bir yol gösterici (mürşid) yerine getirir. Eğer o, zalim hükümdarın hışmına uğrar ve gü¬zel öğüt verme yolunda öîdürülürse şehid olur; çünkü Peygamber (S.A.) şöyle buyurmuştur: «Şehidlerin en hayırlısı Abdülmuttalib'in oğlu Hamza ile zalim sultana karşı hakikati söylediği için öldürülen kimsedir.» Eğer müslümanlar, îmam Mâlik'in bu görüşüne uysa, müslüman âlimleri öğüt ve irşâd vazifesini yerine getirse ve ikiyüz¬lü dalkavuklar bulunmasa, hiçbir istibdat ve hiçbir zalimin azgın¬lığı sürüp gitmez. [62]

[49] Nisa Sûresi, 115.
[50] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/287-288.
[51] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/288.
[52] Secde Sûresi, 13.
[53] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/288-289.
[54] Nisa Sûresi, 48.
[55] el-Medârik, varak : 207.
[56] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/289.
[57] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/289.
[58] Kiyâme Sûresi, 22, 23.
[59] Şûra Sûresi, 11.
[60] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/289-290.
[61] el-Medârik, varak : 149.
[62] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/290-292.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İmam Malikin Görüşleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İmam Malikin Eserleri
» İmam Mâlikin Şahsiyet Ve Karakteri
» Îmam Mâlikin Ders Vermeye Başlayışı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Mezheplerimiz Ve Fıkıh Kaynakları :: Hanefi Mezhebi :: Şafii Mezhebi :: Maliki Mezhebi-
Buraya geçin: