Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri buyurdular ki:
-Bu Tarikat-ı Âliye de, rabıtanın çok ehemmiyeti vardır. Hatta namaza başlarken de rabıtalı olunmalıdır. Buradaki rabıtanın şekli, şeyhi, üzerine bir elbise gibi giydirmelidir. Fakat rabıtanın bu şekli mürid için çok zordur.
Abdurrahmân-i Tağî(k.s) hz.leri, Tercunk´ te iken 1293 senesinde şöyle buyurmuşlardı:
Yeni intisab eden mürid için üç türlü rabıta vardır.
1. İcmali rabıta: Mürid, mürşidini hiç görmemişse dahi, şeyhini yanındaymış gibi devamlı hayal etmesidir.
2. Şeklî rabıta: Mürid, mürşidinin suretini belirli zamanlarda karşısında var sayıp iki kaşı arasında mevcud olduğu kabul edilen bir gözle, bu surete bakmalıdır. Salikler için ikindiden sonra, yatsıya kadar olan vakti belirledi. Akşamdan biraz evvel istirahat için gözün açılmasını caiz gördü.
3. Aklî rabıta: Rabıtanın bu şeklinde mürid, şeyhini kendisi ile Allah arasında vasıta olarak düşünmeli, zararı ve faydayı şeyhinden bilmeli, devamlı şeyhini hoşnut etmek için gayret etmeli, hoşlanmadığı şeylerden kaçınmalıdır. Rabıtanın bu şekli en üstün rabıta çeşitlerinden biridir. Devamlıdır ve hürmet duygusunu geliştirir.
Mürid, şeyhini kendisi ile Allah (C.C) arasında vasıta olarak düşünüp, şeyhini hoşnut etmek için devamlı surette gayret ederek, hoşlanmadığı şeylerden kaçınmakla birlikte zararı ve faydayı ondan bilmezse de bu rabıta şekli de en güzel rabıta çeşitlerindendir. Aklî rabıtanın bu ikinci şekli, birinci şekli kaybolduğunda baş vurulacak geçici bir rabıtadır.
Yine bir gün Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri aynı tarihte rabıta üzerine şöyle buyurdu:
1- Mürid, şeyhini Allah´a vâsıl eden bir vesile, rehber olarak tefekkür eder.
2- Mürid, şeyhini kendisi için bir ayna kabul eder.
3- Mürid, kendisini şeyhinde fâni olmayı düşünür.