buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am
Similar topics

 

 Şafiî'nin Usûl-İ Fıkıh Çalışmaları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

Şafiî'nin Usûl-İ Fıkıh Çalışmaları Empty
MesajKonu: Şafiî'nin Usûl-İ Fıkıh Çalışmaları   Şafiî'nin Usûl-İ Fıkıh Çalışmaları Icon_minitimePaz Haz. 27, 2010 10:26 am

Şafiî'nin Usûl-İ Fıkıh Çalışmaları

Şafiî'nin çağı gerçekten İslâm'ın ilim çağıdır. Âlimler, bu çağ¬da ilimleri tedvine ve ilimlerin esaslarını tesbite yönelmişlerdir. Bu çağda Basra ve Küfe ekolleri, nahiv kaidelerini koymuş; Halil b. Ah-med, arUz ilmini meydana getirmiş ve Câhız, edeb'î tenkit usûlünü tesbite çalışmıştır.
Bu durumda şüphesiz fıkhın da istinbat kaideleri tesbit edilme¬li idi. İmam Şafiî, fer'î hükümleri ihtiva eclen, tedvin edilmemiş ol¬makla beraber, fakîhlerin istinbat esnasında tutmuş oldukları esas¬ları gösteren fıkhî bir mirasa kavuşmuştur. O, çeşitli fıkıh ekolleri ile karşılaşmıştır. Meselâ, içinde yetiştiği Mekke ekolü, daha sonra gelmiş olduğu Medine ekolü ve kendisini sinesine çeken Irak ekolü burada anılmayı değer. Şafiî, bütün bu ekollerin içinde yaşamış ve bunlann hem ittifak, hem de ihtilâf ettikleri meseleleri incelemiştir.
Bu ekollerin ihtilâf ettikleri konular üzerinde bir hüküni vere¬bilmek için bunların fıkıhda kullandıkları ölçüleri, görüşlerinin sa¬kat ve sağlam yönlerini veya bunların en azından hakîkata yakın olanlarını bilmek gerekiyordu. İşte bu konuda sağlam metodu tâ¬yin eden ölçüler, usûM fıkıh ilmini doğurmuştur.
Şafii'yi, bu yükü omUzlamaya sevkeden ve kendisini buna ehil gösteren âmiller vardır-.
a) Şafiî, Arap dilini tam olarak ve ihtisas derecesinde biliyor¬du. Hattâ çağdaşı olan Câhız, fakîhler arasında Şafiî gibi Arap di¬lini bilen bir kimse bulunmadığını söylemiştir. Öyle ki Şafiî, bu sa¬yede Kur'ân'ı anlamak ve Kur'ân'daki lâfızların delâlet bakımından derecelerini bilmek için gereken kaideleri koyabilmiştir.
b) Şafiî Sünneti biliyordu, yâni Sünnetin rivayetlerini hıfzet¬miş, sahihlerini kavramış; hem Irak, hem de Hicaz'da bilinen bütün hadîsleri öğrenmişti. İşte bu sayede O, hadîslerin çeşitlerini, hüküm¬leri isbat bakımından kuvvet derecelerini açıklamış, istidlal mümkün olan veya caiz olmayan hadîsleri tâyin edecek ölçüleri keşfedebil-mistir.
c) Şafii, İmam Mâlik'in el-Muvatta'mı ezberlemiş, bu eseri çe¬şitli yönlerden incelemiş ve diğer bütün ekollerin fıkhını öğrenmiş¬ti. Bu arada sahâbîlerin görüşlerini, ittifak veya ihtilâf ettikleri fı¬kıh meselelerini biliyor ve ihtilâf ettikleri meseleler arasında orta¬ya koyduğu ölçülere dayanarak tercihlerde bulunuyordu.
d) Şafiî, küllilere yönelen.ve cüz'îler içinde dolaşıp durmayan ilmî aklı sayesindedir ki, hüküm istinbatı sırasında uyulması gere¬ken mevcut görüşleri ölçüp tartarak, bunların sağlam ve sakat olan¬larını tanımak için kıstas teşkil eden umumî kaideleri ortaya koy¬ma bakımından çağındaki fakîhlerin en kudretlisi idi.
İşte Şafiî, kendisini ehliyetli kılan bu âmiller ve kendisinden ön¬ceki ekollerin meydana getirdiği fıkhî mirasın hazırladığı imkân sa¬yesinde usûl-i fıkıh ilmini kurmuştur.
Şafiî kurduğu bu ilmi veya tesbit ettiği usûl-i fıkıh kaidelerini iki maksatla kullanmıştır:
1 — Bu kaideleri sağlam (sahih) görüşleri tanımak için bir öl¬çü olarak kullanmıştır. O, İmam Mâlik'in, Iraklıların ve îmam Evzâî'nin görüşlerini bu ölçülere göre değerlendirmiştir.
2 — Yeni hükümleri çıkarırken, bu kaideleri uyulması lâzım gelen külli bir kanun olarak kabul etmiş ve kendisi bundan ayrıl¬mamıştır, îmam Şafiî, bu kaidelerle hem amelî, hem de nazarî bir yol tutmuştur. Yani O, tasavvur ve faraziyelerin içinde boğulup kal¬mıyor, birçok meseleleri bir disipline bağlıyor ve sımsıkı sarılmak gereken metodun bu olduğunu söylüyordu.
İmam Şafiî'nin kıyası sadece tarifle değil, aynı zamanda misal¬lerle açıklamasını sağlayan şey, belki de, kaideleri tesbit ve tatbik bakımından tutmuş olduğu bu yoldur.
Şafii'nin tekbaşma kendisini istinbat kaidelerini tesbite sevkeden bu amelî yönden çalışması, fıkhı, usûl ve kaideler üzerine otu¬ran bir ilim haline getirmiş ve onu yalnız fetva, hüküm, vâki olan veya vâki olması farzedilen cüz'î meselelerin çözümünü içine alan bir mecmua olmaktan çıkarmıştır. [51]

Şafiî'nin Mezhebi

İmam Şafiî'nin mezhebi iki devreye ayrılır:
1 — Bağdad'ta yaymış olduğu mezheb: Bunu Za'ferânî [52] riva¬yet etmiş olup Şafiî'nin Bağdad'ta yazmış olduğu kitapları içine alır. Bu kitaplar da-, er-Risâle —usûl hakkındadır—, el-Umm ve el-Mebsut'dur. [53] Bunları Za'ferânî Şafiî'nin imlâsı (yazdırması) ile tedvin etmiş ve Bağdad'ta talebelerine okutmuştur. Za'ferânî bu kitap¬ları, 260 Hicrî yılında ölünceye kadar - okutmaya devam etmiştir Halbuki İmam Şafii, Mısır'da görüşlerinin bir kısmını değiştirmiştir
2 — 199 Hicrî yılında Mısır'a geldikten sonra yazdığı mezheb Şafiî, Mısır'a gelince Irak'ta yazmış olduğu kitaplarını yeniden göz¬den geçirmiş ve bâzı kısımlarını değiştirmiştir. Bu kitaplarından bi risi er-Risâle, diğeri de el-Mebsut'dur. O, bundaki görüşlerini yeni den incelemiş, bâzı görüşlerinden vazgeçmiş ve bâzılarında da ısraı etmiştir. İfadesinde iki çeşit görüşe ihtimal veren kısımları kesin biı şekle kavuşturmuştur. Halbuki Şafiî, daha önce bâzı meselelerir iki türlü halledilebileceğini söylerdi. Yeni mezhebine göre O, bu iki şekilden birini tercih etmiş veya her ikisinden vazgeçmiş, yahut üçüncü bir çözüm şekli ortaya atmış, veyahut daha önce bilmediğ: bir hadîs'e vâkıf olduğu için önceki görüşünün her ikisinden de vaz geçmiş, ya da hatırına gelen yeni bir kıyasa dayanarak birini öte¬kine tercih etmiştir.
Şafiî'nin sonraki görüşlerine göre yazdığı yeni kitaplarını Rabi b. Süleyman el-Muradî el-Müezzin [54] rivayet etmiştir. Şafiî'nin ki¬taplarını Mısır'da nakleden bu zattır. İslâm âleminin her tarafından Şafiî'nin kitaplarını okumak için onun yanına gelenler vardı. Rabf b. Süleyman, 270 H. yılında ölmüştür.
Şafiî, Mısır'da yazdığı kitaplarla Bağdad'ta yazdığı kitapları neshetmiştir. O, «Bağdad'ta yazdığım kitapları benden kimsenin ri¬vayet etmesine cevaz vermiyorum.» demiştir.
Demek ki Şafiî, eski fikirlerini yeni fikirleriyle neshetmiştir. İs¬terseniz, Şafiî eski kitaplarını yeniden düzelterek kaleme almış ve bunlar yeni kitaplarını teşkil etmiştir, diyebilirsiniz ki, bu, daha doğ¬ru olur.
Şafiî'nin eski kitaplarında, yeni kitaplarında olduğu gibi, ba-zan bir konu üzerinde çeşitli görüşler yer alır. Bilhassa bunlar kıyas meselelerine aittir. O, kıyasa dayanan bir görüş (re'y) ü bâzan kesin olarak ifade eder, çoğu zaman bunu başka görüşlere tercih eder, bâzan da kıyas şekillerinden ikisi arasında tereddüde düştüğü için birini diğerine tercih etmez; hattâ üç kıyas şekli arasında tereddüt ettiği de vâkidir. İlim ve dînî hakikat uğrundaki ihlâsı, kendisini, böyle kıyasın üç şeklini birden, aralarında herhangi bir tercih yap¬maksızın, kitabına koymaya sevketmiştir. Çünkü bunlar arasında tercihe medar olacak bir mesned bulamamıştır. Bu şekillerden her birini Şafiî'ye nisbet etmek doğru sayılır.
Bunlara şöyle bir misâl verebiliriz: Bir kimse zekâtını vermeden meyve veya tahılını satsa, sonra müşteri de bunların zekâtının ve¬rilmediğini anlasa, müşteri, malın tamamının mı, yoksa zekât olarak verilmesi gereken miktarının mı satış akdini feshetme hakkına sa¬hiptir? Zekât olarak verilmesi gereken miktar da, arazîyi âletle sulamadıysa öşür (l/10) dur. Âletle suladıysa öşrün yansı (1/20) dır. Veya müşteri burada muhayyer midir? Yoksa zekât çıkarıldıktan sonra kalan kısmı paranın tamamı ile alır mı, yoksa satışı fesh mi eder? Şafiî bütün bu görüşlerin doğru olabileceğini zikreder.
Diğer bir misâl: Bir kimse, soyundan olmadığı birinin nesebin¬den olduğunu iddia etse ve bu iddia ettiği neseb esasına göre bir ka¬dınla evlense, sonra da kendisinin hem iddia ettiği nesebden, hem de kadının nesebinden aşağı bir soydan olduğu anlaşılsa durum ne olacaktır? Şafiî bu meselede iki türlü görüş ileri sürmüştür: Birinci¬sine göre kadının muhayyerlik hakkı vardır. İkincisine göre de ni¬kâh bâtıldır.
Şafii mezhebinde görüşlerin çok oluşu bu mezhebin inkişafını sağlamıştır. Çünkü tercih kapısı daima açık bırakılmıştır. Şafiî, ta¬lebelerine furû'da ictihad îtapısmı açmış ve mezhebin gelişmesini kolaylaştırmıştır.
Şafiî fakîhleri için, İmam Şafii'nin eski ve yeni mezheblerini in¬celemek en büyük konuyu teşkil eder. Âlimlerden bir kısmı, bâzı meseleleri Şafiî'nin eski mezhebine göre ele almış ve fetva vermiştir. Şafiî'lerin ekserisi, İmam Şafiî'nin eski görüşünü destekleyen bir hadîs bulunursa ona uymayı ittifakla kabul etmişlerdir. Şafiî'nin yeni gö¬rüşü sadece kıyasa dayanıyorsa, eski görüşü ile amel edilir. Çünkü Şafiî, «Sahih bir hadîs bulunursa benim mezhebim odur.» derdi.
Herhangi bir hadîs desteklemediği halde Şafiî'nin eski bir gö¬rüşünü tercih etmek mümkün müdür? Âlimlerin bir kısmına göre mezheb d e müetehid olanlar, onun böyle bir- görüşünü tercih ede¬bilirler. Çünkü, bu da İmama ait bir görüştür. Sonradan bunun ak¬sini ileri sürmesi, önceki görüşünden dönmüş olduuğnu göstermez. Fakat, bundan, kendisinin iki görüşe sahip olduğu anlaşılır. Âlim¬lerin diğer bir kısmına göre ise, mezhebde müetehid olanlar, Şafiî'¬nin mezhebidir, diye eski görüşünü tercih edemezler. Çünkü yeni görüşüne nisbetle eski görüşü birbirine zıt ve bir arada mütalâa edil¬mesi imkânsız iki nass durumundadır. Ve sonraki görüşüne göre amel edilir. Bu anlayış, Şafiî'nin eski görüşünden vazgeçtiği yolundaki rivayetle bağdaşmaktadır.. Söylendiğine göre Şafii; «Ben, Bağ-dad'ta yazdığım kitaplarıma göre amel edenlerden beriyim.» diye¬rek, eski görüşleriyle amel edilmesini yasaklamıştır.
Bu ihtilâf meselesi ne olursa olsun, gerçek odur ki, muayyen mes'elelerde Şafiî fakîhleri, İmam Şafiî'nin eski görüşünü tercih et¬mişler, ona göre fetva vererek, yeni görüşünü terketmişlerdir. Bâ¬zılarının tesbitine göre bu meselelerin sayısı ondörttür. Bâzılarına göre ise yirmiikidir. Gerçekte bunlar daha fazla olup bu mezhebin kitaplarında dağınık bir.şekilde mevcuttur. [55]

Şâfii Mezhebinde Tahric

Şafiî mezhebinde tahric, büyük bir yer işgal eder. Tahricle hal¬ledilen meselelerin bir kısmı Şafiî'ye, bir kısmı da mezhebe izafe edi¬lir. Bir kısmı ise, tamamen mezhebin dışında sayılır. Mezhebin dı¬şında sayılan bu meseleleri tahric eden fakîhler, Şafiî'nin nass ve kaidelerine aykırı olarak hareket etmişlerdir. Çünkü, kendisinden nakledildiği sabit olan fetvalara aykırı düşen her hangi bir şeyi, İmam Şafiî'ye nisbet etmek mâkul olamaz. Bir kısım tahricler var¬dır ki bunlar, İmam Şafiî'ye atfen mezhebe izafe edilmiştir. Bir kı¬sım tahricler de Şafiî'nin usûlüne dayanmakta, fakat bunlar hakkın¬da Şafiî'nin herhangi bir görüşü nakledilmemektedir. Şüphesiz ki bu tahricler, mezhebin görüş şekillerinden (vecihlerinden) birini teşkil eder; bunları İmam Şafiî söylememiş olsa da, onun usûlüne dayanmaktadır.
Bâzı tahricler de vardır ki âlimler bunların Şafiî mezhebine nisbetinde tereddüt etmişlerdir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
a) Hakkında İmam Şafiî'den bir şey nakledilmeyen ve onun usûlüne dayanmayan fürû'a dair tahricler: Tahriç yapan (muharric), Şafiî mezhebine mensup olduğu halde, mezhebin fürû'u ile bun¬lar arasında bir uygunluk yoksa, ekseriyete göre bunlar mezhebden sayılmaz. Eğer bunlarla mezhebin fürû'u arasında bir uygunluk varsa mezhebden sayılır.
Bu, tahriç yapan fakîhin mes'elede Şafiî'nin usûlüne bağlı kal¬madığını açıkça söylemiş olmasına göre böyledir. Eğer tahric yapan fakîh, bunu açıkça söylemezse durum değişir: Şafiî fakîhlerinin ek¬serisine göre tahriç yapan kimse, Ebu Hâmid el-Gazzalî gibi Şafiî usûlüne bağlı olmakla tanınan biri ise, bu tahricler mezhebden sayılır, değilse sayılmaz.
b) Müctehid, İmam Şafiî'nin açık bir ifade ile vazgeçtiğini bildirdiği bir görüşünü tercih etmişse bu, ittifakla mezhebden sayıl¬maz.
c) Müctehid, bir mes'elede İmam Şafiî'nin re'y'ine muhalif olan bir görüşü tercih etmiş ve bu mes'elede bir hadîs'e dayannıışsa, Şa¬fiî fakîhlerinin çoğuna göre bu, mezhebden sayılır. Çünkü Şâfii: «Sahih bir hadîs bulunursa benim mezhebim odur.» demiştir. Fakîhlerin diğer kısmı burada tereddüt etmiştir; fakat çoğunluk birinci görüşü benimsemiştir. [56]
[51] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/350-352.
[52] Asıl adı, Ebu Ali el-Hasen es-Sabbah ez-Za'ferânîdir. Çeviren.
[53] el-Mebsut veya el-Hucce adlı eserini Mısır'da yeniden kaleme almış ve el-Umm adım vermiştir. Bu eserinde O, fıkıh meselelerini enine boyuna ele almış ve ihtilaflı meselelere dair hem kendi görüşlerim hem de diğer fakîhlerin görüşlerini aynen anlatmıştır. er-Risale, el-Umm'ün mu¬kaddimesi mahiyetini arzeder. er-Risale, Ahmed Muhammed Şakir ta¬rafından tahkik edilerek, Kahire'de 1940 senesinde neşredilmiştir. el-Ümm de 7 cilt halinde Mısır'da 1321'de basılmıştır. Şafiî'nin hadîs'e dair el-Müsned adlı eseri de Mısırda 132Tde basılmıştır. İmam Şafii'nin Mekke'de iken eser telif ettiğini bilmiyorUz. Fakat Bağ-dad'a gelince kitap telifine başlamış ve burada Önce «er-Risale» sini neş-retmiştir. Daha sonra fıkıh ve füru'a dair görüşlerini büyük bir eser halinde toplamış ve ona «el-Hucce» adını vermiştir. İbni Nedim'e göre Za'ferânî'nin rivayet ettiği bu eser «el-Mebsut» adını almıştır. Şafiî Mı¬sır'da yeniden gözden geçirerek ilâve ve çıkmalarda bulunduktan sonra bu eserine «el-Umm» adını vermiştir.
Menâkıbu Şafiî'de Beyhakî şöyle der: Şafiî'nin Bağdad'ta yazdığı el-Hucce'yi Zaferânî rivayet etmiştir. Hüseyin b. Ali el-Kerabîsî ile Ebu Abdirrahman b. Yahya eş-Şâfiî tarafından rivayet edilen kitapları da vardır. Ben, Ebu Abdirrahman'ın rivayet ettiği «es-Sîyer» kitabının bir nüshasını gördüm. Bunda başkalarında olmayan zryadelikler vardır. Ebul-Velid Musa b. Ebil-Cânıd'un da ondan rivayet ettiği bir muhta¬sarı vardır. Bunda da bâzı sdyadelikler mevcuttur. İmam Şafiî'nin Mısır'da yazdığı eserleri şunlardır:
1 — el-Umm,
2 — Kitabu's-Sünen,
3 — el-Emâlî el-Kübrâ,
4 — el-tmlâ' es-Sagîr.
Buvaytî (ÖL 231 H.) ile Müzeni (öl. 264 H.), Şafiî'den işittiklerini «el-Muhtasar» adh birer kitap halinde toplamışlardır. (Bak. M. Ebû Zehra, el-lmam eş-Şâfiî, Kahire 1948, s. 154. 155). Çeviren.
[54] Bu zat, Mısır fâtihi Arar b. el-As tarafından inşâ edilen Fnstat'dakl Ulu-câmî'de müezzin idi. Çeviren.
[55] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/353-356.
[56] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/356-357.
Şafii Mezhebinde Müctehîdler

İmam Şafiî'nin Irak'ta, Mekke'de ve Mısır'da talebeleri vardı. Şam'da, Yemen'de, daha sonra Nişâbur ve Horasan'da yerleşmiş olan Şâfiîler bulunuyordu. Yâni, böyle birbirinden Uzak ülkelerde birçok kimseler aynı mezhebe mensup bulunuyorlardı. Bunlar ara¬sında Şafiî mezhebine göre müntesip müçtehidler, Şafiî'den rivayet edilen fürû' mes'elelerine, Şafii'nin açıkladığı kıyas ve esaslara (usûle) göre tahric yapan müçtehidler vardı.
Şüphesiz bunlar, tahriclerde bulunurlarken değişik olan çevre ve meşreblerinin, karşılaştıkları hâdiselerin, bu hâdiseleri halletme¬de kullandıkları metodların tesirlerinde kalmışlardır. Şüphesiz ki bu da,, onların ayrı ayrı görüşe sahip olmalarına yol açmıştır. Gerçi hepsi de, aynı kaynaktan ilham alıyor, aynı usûle bağlı kalıyorlardı.
Eğer biz Horasan, Nisâbur ve Irak'taki Şafii fakîhlerinin görüş¬lerini araştırırsak ve onları bu araştırmanın ışığı altında tahlil edecek olursak, onlarda değişik çevre ve temayüllerin tesirini görürüz. Bu fakîhlerden bir kısmı, Şafiî'den nakledilen furû'a şiddetle bağlanı¬yor, bir kısmı da bu konuda şiddet göstermiyordu. İmam Muhyiddin en-Nevevi şöyle der: «Bilmiş ol ki, Irak'lı arkadaşlarımızın Şafiî'nin nass'larını, mezhebinin kaidelerini ve seleflerimizin çeşitli görüşle¬rini nakilleri, Horasanlıların nakillerinden umumiyetle daha sağlam ve daha esaslıdır. Horasanlılar ise tertip, fer'i mes'eleleri ortaya koyma ve Şafiî mezhebinin nass ve kaideleri üzerinde tasarruf ba¬kımından ekseriya daha iyidir.»
Şafiî mezhebine mensup tahric yapan müçtehidler, Horasan ve Nisâbur'da Şiî - İmamî mezheb'le, Yemen'de de Zeydî mezhebi ile te¬mas etmişlerdir. Farklı mezhebler arasında kimi yönlerden temasın bulunuşu, bir kısım mes'elelerde çatışma doğursa bile, bu mezhep¬lerden her birine mensup olanların birbirini anlamasını ve iyi bul¬duğu hususları kabul etmesini mümkün kılar. Çünkü fikrî ve mad¬dî temaslar, görüşler arasında ister istemez mübadeleyi sağlar.
Şafii mezhebi, Arap ülkelerinden Uzak bu yerlerde Hanefî mez¬hebi ile de yüzyüze gelmiştir. Her iki mezheb arasında çok şiddetli bir çatışma başlamış ve bu son haddine varmıştır. Bu maksatla ca¬milerde ve bütün toplantı yerlerinde münazaralar yapılıyordu. Her bilgin kendi mezhebini savunmak, mezheb ve görüşlerini destekle¬yen, diğer mezheb ve onun görüşlerini zayıflatan delilleri serdetme-yi Allah'a ibâdet sayıyordu. Hattâ yas törenleri bile mahalle mes¬citlerinde tertiplenen fıkıh münazaraları ile ihya ediliyordu. Bunun üzerine şu iki husus ortaya çıkmıştır:
1 — Mezheb taassubu şiddetlenmiş ve bâzı yazarlar bu husus¬ta çok ileri gitmişlerdir. Hattâ bâzıları, İmam Şafii'nin; «İnsanlar, fıkıhta Ebu Hanife'nin îyâlidir» diye övdüğü ve herkesçe münâkaşasız bir şekilde, Irak fakîhlerinin üstadı olduğu kabul edilen îmanı Ebu Hanife'ye dil uzatacak kadar ileri gitmiştir. Bunun, hem Şafii hem de Hanefî âlimleri üzerinde çok kötü ve üzücü tesirleri olmuş¬tur. Öyle ki, bir kısım Şafiî âlimleri, İmam Ebu Hanîfe'nin menkı¬belerini yazmaya teşebbüs etmek suretiyle o büyük îmam'a karşı yapılan yergi (ta'an) damgasını Şâfiîlerden silmeye çalışmıştır.
2 — Doğu İslâm memleketlerinde, bilhassa Hanefîler, Şâfiîler, Zahiriler ve Şiîler (İmamîler - Ca'ferîler) arasında çok şiddetli mez¬heb münakaşalarına girilmiş ve bunlar, zaman zaman büyük fitne¬lerin doğmasına sebep olmuştur. Hattâ bu yüzden birçok insanların kanlan bile boşa akıp [57]gitmiştir. [58]


[56] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/356-357.
[57] Elimizdeki metinde (2) rakamı yazıldığı halde bu ikinci husus zikredilmemistir. Biz bu kısmı, yazarın el-Imam eş-Şâfiî (Kahire 1948) »dil ese¬rinin 374-377. sayfalarından Özetliyerek tamamladık. Çeviren.
[58] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/357-358.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Şafiî'nin Usûl-İ Fıkıh Çalışmaları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İmam Mâlikin Fıkıh Ve Hadîsi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Mezheplerimiz Ve Fıkıh Kaynakları :: Hanefi Mezhebi :: Şafii Mezhebi-
Buraya geçin: