buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am
Similar topics

 

 İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
gespenst

gespenst


Mesaj Sayısı : 588
Kayıt tarihi : 24/06/10
Nerden : ANKARA

İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ  Empty
MesajKonu: İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ    İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ  Icon_minitimePaz Haz. 27, 2010 10:42 am

İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ [1]

İbni Hazm (384 — 456 H.)

Asıl adı Ali b. Ahmed b. Saîd b. Hazm b. Galib b. Salih b. Ebî Süfyan b. Yezid olup künyesi Ebu Muhammed'dir. O, eserlerinde kendisinden bu künye ile bahseder. Kısaca İbni Hazm denmekle meşhurdur. Babası Ahmed [2] Endülüs Emevî Devletinde mühim mevkii olan bir aileye mensuptur, İbni Hazm, kendisinin tran asıllı bir aileye mensup olduuğnu, îran menşeli olan dip dedesinin, Muaviye'nin kardeşi Yezid b. Ebi Süfyan'm azatlısı bulunduğunu söy¬ler. Buna göre o, velâ' (azatlı olma) yönünden Kureyşli, milliyet yö¬nünden de İranlıdır. îbni Hazm, bu velâ' sebebiyle Emevîlere fazla bağlılık gösterir, onları sevmeyenleri sevmez ve dostlarına karşı dostluk gösterirdi. Bu, İbni Hazm'in en bariz sıfatı olan vefakârlı¬ğından ileri geliyordu.
Îbni Hazm, nesebine dil Uzatanlara asla hak vermez. Ebu Mervan b. Hayyan, İbni Hazm'in soyca îranlı oluşunu inkâr etmiş ve tam olarak soyunun belli olmadığını söylemiştir. Ona göre bu aile¬nin durumunu yükselten îbni Hazm'in babası Ahmed'dir. Fakat biz, İbni Hazm'in kendi nesebi hakkında verdiği bilgiyi yalan sayamayız. Çünkü o, kendi soyunu herkesten daha iyi bilir. Ailesi, Emevî hane¬danına hizmete devam etmiş, Emevîler Endülüs'e geçip bir devlet kurdukları zaman bu aile de onlarla birlikte buraya gelmiştir.
İbni Hazm'in dip dedesi, Yezid b. Ebî Süfyan ile velâakdettiği¬ne göre, onun ailesi çok eski tarihlerde îslâm Dinini kabul etmiştir. İbni Hazm'in Hristiyan bir aileye mensup olduğuna ve ailesinin ya¬lan bir tarihte müslümanliğı kabul ettiğine ve Leble'nin Arap ol¬mayan unsurlarından olduğuna dair îbni Hayyan'ın ileri sürdüğü iddia önemsizdir. [3]

Doğumu Ve Gençlîğî

Araştırıcı, hiçbir ilim adamının kendi doğum tarihini kesin ola¬rak belirttiğini göremez. Fakat îbni Hazm, kendisinin doğum tari¬hini yalnız günü, ayı ve yılı ile değil, tam saati saatına tesbit etmiş¬tir. Îbni Hazm kendisi, Kadı Şâid'e [4] 384 H. yılı Ramazan ayının son günü, şafak söktükten sonra ve güneş doğmadan önce dünyaya gel¬diğini yazmıştır. Bu, mensup olduğu ailenin çocuklarımn doğumu¬na çok önem verdiğini gösterir. Elbette bu da fikrî bir terakkinin eseridir.
İbni Hazm, o çağda hem Avrupa'nın ilim merkezi olan, hem de bağrında ilim, marifet, ümran ve medeniyyet hazinelerini taşıyan ve islâm'ın medeniyyet merkezlerinden biri bulunon Kurtuba'nın doğu kesiminde dünyaya gelmiştir.
İbni Hazm, devlet katında büyük mevkii olan zengin bir aile muhitinde büyümüştür. Fakat o, mevki' ve mal peşinde koşmamak ve ilim tahsil etmekle yükselmiştir, ilmi, bizzat ilim olduğu için tah¬sil etmiştir. Rivayet edildiğine göre îbni Hazm el-Muvatta'ı şerheden el-Bâcî [5] ile bir münazarada bulunmuştur. «Nefhu't-Tib»'de bu münazara şöyle anlatılır:-
el-Bâcî;
— «Benim ilim tahsilindeki himmetim senden daha büyüktür. Çünkü sen, ilmi altından yapılmış lâmba ışığında ve her türlü im¬kânlar içerisinde tahsil ettin. Ben ise onu, çarşıdaki kandilin ışığı al¬tında tahsil ettim.» dedi.
İbni Hazm de;
— «Bu söz senin lehine değil aleyhinedir. Çünkü sen ilmi, ha¬lini benim halime çevirmek için tahsil etmişsin. Ben ise onu, bildi¬ğin ve söylediğin şartlar içerisinde tahsil ettim. Onunla sadece dün¬ya ve ahrette ilmî bir yüceliğe erişmek istedim» dedi. [6]
İbni Hazm, İşte böyle yüksek ve zengin bir ailede doğup büyü¬müştür. O, önce Kur'an-ı Kerîni'i hıfzetmiştir. Kendisi, Kur'an'ı ev¬lerinde hıfzettiğini ve O'nu kendisine kadın yakınlarıyla cariyelerin hıfzettirdiğini söyler. [7]
Bu kadınlar, îbni Hazine okuyup yazmayı ve güzel yazı (Hat) sanatını öğrettikleri gibi, onun yalnız eğitim ve öğretimiyle uğraş- mamışlar, aynı zamand ı onu çucukluk ve gençlik çağının şiddetli fitnelerinden korumak çin çok titizlik göstermişlerdir. Kendisi bu hususta şöyle der:
Ben, çocukluk ateşi ile gençlik.şirretinin alevlendiği,, delikan¬lılık çağının insanı" aldattığı sırada kadın ve erkek gözcülerin ya¬nında kapalı idim. Nefsine hâkim olup aklım yetince Ebu'l-Hasan b. Ali el-Fasi'nin yanıncia kaldım. Bu zat, dünyaya karşı zühd sa¬hibi olma ve ahiret için çalışma, takva ve sağlam bir ibadet bakı¬mından kendisinden öncekilerden âlim, âmil ve akıllı idi. Onun özürlü olduğunu zannederdim. Çünkü o, hiç evlenmemişti. îlim, amel, dindarlık ve takva bakımından onun bir benzerini görmedim. Allah, benî ondan çok faydalandırdı. Ben, kötülüğün ne demek olduğnu, günah işlemenin fenalığını ondan öğrendim. Ebu'l-Hasan — Allah, ona rahmet eylesin— hak yolunda [8]ölmüştür. [9]
Refahtan Sıkıntıya Doğru

İbni Hazm, câriye ve kadınların eğitimi, erkek ve âlimlerin öğ¬retimi ile yetişmiştir. Öncekiler onun duygularını kontrol etmişler, ona Kur'an, hadis ve ince zevki Öğretmişlerdir, Sonrakiler de fikri, kalbi ve ruhu ile onu âhiret işlerine sevketmişîerdir.
İbni Hazm'in hayatı mesut bir hayat idi, çetin değildi. Yani o, huzurlu ve refahlı bir hayata sahipti. İbni Hazm'in bu hayatı böyle devam etseydi, belki o,-güçsüz ve önemsiz bir şahsiyet olurdu. Çün¬kü refahlı bir hayat, ahlâkî yönden gevşeklik meydana getirir ve ki¬şileri arıklaştırır.
Allah Teâlâ, İbni Hazm'in muhaliflerini şiddetli müdafaası ile kayaya çarpılmış yüzler gibi şaşkına çeviren bir şahsiyet ve karak¬ter olarak ortaya çıkmasını takdir etmiştir. Allah, onu saadet-ve refah ile imtihan ettiği gibi maddî sıkıntı ile de imtihan etmiştir, îbni Hazm, onbeş yaşında iken ailesinde büyük bir sıkıntı belirmiş ve içinde bulunduğu refah, sefalete çevrilmiştir. Bundan sonradır ki ailesi ıztırap kadehini tatmıştır. Çünkü, babası Endülüs Emevî ha¬nedanı vezirlerinden idi. Hişam el-Müeyyed (öl. 403 H.) tahta geç¬tiği zaman çocuktu. [10] Birçok şiddetli karışıklıklar çıkmıştı. Bu sırada Endülüs Emevî Halifesi, mânâsız bir isimden ibaret olmuştu. Bundan sonra Emevî hanedanı mensupları arasında şiddetli taht kavgaları başgöstermiştir. Bu konuda sözü İbni Hazm'e bırakalım. O, ailesinin maruz kaldığı durumu büyük bir tasvir gücüne sahip olan kalemiyle anlatırken şöyle der:
«Emiru'l-Mü'minîn Hişam el-Müeyyed tahta çıktıktan sonra bir¬çok felâketlere uğradık. Onun devlet erkânının tecavüzlerine ma¬ruz kaldık. Zindana atılma, sürgün edilme ve ağır para cezasına çarptırılma gibi şeylerle imtihan edildik. Fitne, alabildiğine şiddet¬lenip her tarafı sardı. Bu fitne, bütün insanları ve özellikle bizi, ve¬zir olan babam ölünceye kadar bırakmadı. Biz bu haller içerisinde iken, Hicrî 402 yılı Zilka'de ayının bitmesine iki gün kala Cu¬martesi günü ikindiden sonra babam vefat etti.»
Sıkıntı ve felâketler, İbni Hazm'in yumuşak ruhunu olgunlaştırmış ve onu güçlü bir irade sahibi kılmıştır. Bu sırada İbni Hazm ailesinin yeni evleri yağma edihniş ve onlar da eski evlerine gitmek zorunda kalmışlardır. Daha sonra mihnet ve felâketler, kendilerini Endülüs'ün merkezi olan Kurtuba'dan Meriye'ye gitmeye mecbur etmiştir. [11]

İlmîn Yüceliğine Doğru

İbni Hazm'in gençliğinin baharında ailesinin basma gelen felâ¬ket, bu aileyi izzet ve ikbalden uzaklaştırıp sürgün ve mallarının talan edilmesine maruz bırakmıştır. Fakat onu, zenginlikten fakir¬liğe düşürmemiştir. Çünkü, büyük bir kısmı gitmiş ise de, ellerin¬de kalan mal yine de az değildi. Fakat, vezir oğlu İbn Hazm, kendi¬si de vezir olarak yetişmek istiyordu. Çünkü o devirde veraset kanunu, kan ve şekil verasetine inhisar etmiyor, makam ve iş vera¬setini de içine alıyordu.
Bu felâketler, İbni Hazm'i yalnız ilme yöneltmiştir. O, yalnız ilimle yücelik duyardı. Gerçi hayatına bir ara siyaset de karışmış¬tır. Fakat bu, geçici ve Emevîlere karşı gösterdiği vefakârlığın bir neticesi olmuştur.
İbni Hazm ilme yönelmiştir. Ailesi de onun için ilim yolunu ko¬laylaştırmıştır. O, küçük iken ilmi tatmıştı. Büyüdüğü zaman da ruhunda ilmin zevkini duyuyordu. Bu yüzden o, kendisini İlme ver¬miştir.
İbni Hazm, önce Kur'an ilmine, sonra hadis rivayetine ve din ilmine yönelmiş, bütün bu ilimlerde en yüksek mertebeye ulaşmış¬tır. Daha sonra da fıkha yönelmiştir. Fakat gençliğinde kendisini ta¬mamen fıkha vermemiştir. Ancak o çağda dil, hadis, Kur'an, hik¬met ve felsefe gibi ilimlerde meşhur olan kimselerin kültürüne yete¬cek kadar fıkıh öğrenmiştir.
O, önce fıkhı, îmam Mâlik'in mezhebine göre öğrenmiştir. Çün¬kü Endülüs ve Kuzey Afrikalıların mezhebi bu idi. Zehebî'nin «Tezkiratu'l-Huffaz»mda bir çağdaşından şöyle rivayet edilir: «Biz Be-lensiye (Valansiye)'de Mâlikî mezhebine göre okuyorduk. Bir gün Ebu Muhammed b. Hazm bizi dinledi ve hayret etti. Sonra hazır bu¬lunanlara fıkha dair şeyler sordu. Kendisine verilen cevaplara iti¬raz etti. Hazır bulunanlardan birisi ona; «Bu, senin şuradan bura¬dan topladığın şeylerden değildir» dedi. Bunun üzerine Ibni Hazm, kalktı gitti. Evine varıp içeri kapandı ve hiç dışarı çıkmadı. Biray geçtikten sonra biz oraya gittik. îbni Hazm en güzel bir şekilde mü¬nazara yaptı ve: ben hakka tâbi oluyorum, ictihad yapıyorum, hiç bir mezhebe bağlı kalmıyorum, dedi.»
îbni Hazm önce Maliki mezhebine yönelmiş ve okuduğu hadis kitapları arasında el-Muvatta'ı da okumuştur. Fakat Mâlikî mezhe¬bini incelerken hür olarak hareket etmeye çalışmış, diğer fıkhî mezheblerden üe bazı görüşleri almayı tercih etmiş ve herhangi bir mez¬hebe bağlı kalmamıştır. Şüphesizdir ki bu sırada o, îmam Şafiî'nin «îhtilafu Mâlik» adlı kitabını okumuş, böylece onun îmam Mâlik'in usûl ve furû'a dair birtakım görüşlerini nasıl tenkit ettiğini görmüş¬tür.
Bu sebepledir ki, Mâlikî mezhebinden Şafiî mezhebine geçmiş¬tir. Şafiî mezhebini incelerken Iraklılardan Abdurrahman b. Ebi Leylâ, îbni Şübrume, Osman el-Bettî, kıyas fakihlerinin başı Ebu Hanife ve onun talebeleri Ebu Yûsuf, Muhammed b. el-Hasen, Zufer b. el-Hüzeyl ve diğerlerinin mezhebleri hakkında bilgi sahibi olmuş¬tur.
Bu mezhebler arasında Şafiî mezhebi İbni Hazm'in hoşuna git¬miştir. Belki de onun en çok hoşuna giden, Şafiî'nin nass'lara sım¬sıkı bağlı kalışı, fıkhı nass'dan veya nassa hamletmekten ibaret sa¬yışı, istihsan ve masâlih-i mürseleye göre fetva verenlere şiddetli bir şekilde hücum edişi olmuştur. Çünkü Şafiînin ıstılahında istih¬san, mesâlih'i de içine almaktadır. Şüphesiz İbni Hazm, Şafiî'nin «Ibtâlu'l-îstihsan» adlı kitabını da okumuştur. [12]
Fakat İbni Hazm, Şafiî mezhebinde kısa bir zaman kalmış, Davûd ez-Zahirl gibi o da bu mezhebi bırakmıştır. Daha sonra tıpkı Dâvûd ez-Zâhirî gibi, Şafiî'nin istihsanı iptal etmek için kullandığı delillerin, kıyas ve bütün re'y şekillerini iptal etmeye elverişli oldu¬ğunu kabul etmiştir.
Üstelik Endülüs'te birbirini takibeden bir kısım alimler, Zahirî mezhebi için bir zemin hazırlıyordu. Bilhassa İbni Hazm'in hocası Mes'ul b. Süleyman, bu konuda önemli bir adım atmıştır. Bu zühd ve takva sahibi ilim adamı, bütün mezheblerin nass'lara uygun dü¬şen görüşlerini seçiyor, nass'lara dayanarak hüküm çıkarmak için ictihad yapıyor ve nass'lardan başkasına itimat etmiyordu. [13]

Geçici Olarak Siyasete Girişi

Emevî hanedanı mensupları arasındaki çekişmeler sürüp gidi¬yordu. Babası gibi İbni Hazm de, bu hanedana bağlı idi. Bu çekiş¬meler devam ederken İbni Hazm, gençliğinde babasının kendisine tavsiye etmiş olduğu yolu benimsedi. Bu da, herhangi bir tarafı di¬ğer bir taraf aleyhine desteklemekten uzak kalmak ve tam olarak kendisini ilme vermekti. Çekişmeler, Hammûd oğullarının tahtı ele geçirmesiyle sonuçlandı. Bu Hammûd oğulları alevi idiler, Emevî-lerle aralarındaki mücadelede çok eski idi.
Böyle bir netice, Emevî hanedanına bağlı olan îbni Hazm'i çok üzmüştür. Öte yandan îbni Hazm'in hem şahsı, hem de ailesi için baskı artmıştı. Çünkü İbni Hazm, Emevilere bağlılığı ile meşhurdu. Bu kez îbni Hazm, karşılaştığı baskıya sükunetle veya ilmî çalış¬malarına devam etmekle mukabelede bulunmadı. Aksine o, diğer baskıya uğrayanlarla birlikte Emevîlerden, hak sahibi olduğunu id¬dia ederek, ayaklanan Murtaza Abdurrahman b. Muhammed'e ka¬tıldı. Kendisi bu ktonuda şöyle der: «Emîru'i-Mü'minîn Murtaza Ab¬durrahman b. Muhammed'in ortaya atılışı sırasında, Belensiye'ye gitmek üzöre deniz yoluyla hareket ettik ve orada ona katıldık.»
İbni Hazm, bu Emevî emîrini desteklemeye başlamış, fakat onun bu yardımı uzun sürmemiştir. Çünkü adı geçen Abdurrahman, kuv¬vetli bir orduya sahip olmadığı gibi, İbni Hammûd kadar siyaset ve tedbir âahibi de değildi. Bunun,için İbni Hammûd, Abdurrahman kendi adamlarıyla askerlerini toplamadan onu öldürmek için bit düzene başvurmuş ve Öldürtmüştür. Bunun üzerine ayaklanma, ola¬yı sona ermiş ve adamları onun siyasî emelini gerçekleştirecek bir Inıvyet .gösterememiştir. Hattâ onlar .baskıya, sürgüne» esirlik va prangaya vurulmak gibi cezalara uğramışlardır.
İbni Hazin, Abdurrahman'ın harekâtına katılmış, onunla birlik¬te Gırnata'yı istilâ etmek üzere yürüyüşe geçen ordu ile sefere çık¬mıştır. [14] Fakat Abdurrahman maksadını tamamlamadan öldürül¬müştür. Böylece İbni Hazm, yenilgiye uğramış bir kimsenin akıbeti¬ne maruz kalmış, esir edilmiş ve bir müddet esarette kaldıktan son¬ra, 409 H. yılında serbest bırakılmıştır. [15]

İlim Mihrabına Dönüşü

İbni Hazm, tekrar ilme dönmüş, durumu sıkıştığı zaman terkettiği ve altı yıl kadar uzak kaldığı Kurtuba'ya geri gelmiştir. Kendi¬si bu konuda şöyle der: «Kurtuba'dan 404 yılı Muharrem ayının başında çıktım. Sonra oraya 409 yılı Şevval ayında geri geldim.»
îbni Hazm, sıkıntılı anlarında sığmağı olan ilme tekrar dönmüş¬tür. Önceki gibi yine fıkıh ve hadis çalışmalarına başlamıştır. Daha sonra bu çalışmalarına dayanarak, İslâmı müdafaa etmeye, Yahu¬di ve Hristiyanların İslâm etrafında meydana getirdikleri şüphele¬ri reddetmeye koyulmuş ve bu yönlerden İslama çok faydalı hizmet¬lerde bulunmuştur. [16]

Tekrar Siyasete Dönüsü

İbni Hazm'in önceki tecrübesinden sonra siyasetten tamamen uzak olması gerekirdi. Fakat o, tekrar siyasete karışmıştır. Onu si¬yasete sevkeden şey, Emevî hanedanına olan bağlılığı ve ailesine iyilikte bulunan bu hanedana yardım etmek arzusudur. Bu sırada Emevîlerden birisi ayaklanmış olup Kurtuba'lılar onu 418 H. yılın¬dan 422 H. yılına kadar desteklemişlerdir. Ebu Muhammed îbni Hazm de hemen onun yardımına koşmuş ve ona vezir olmuştur. Ya¬kut'un «Mu'cemu'l'Üdebâ» smda şöyle denilmektedir: «Fakîh Ebu Muhammed (îbni Hazm), Abdurrahman el-Mustazhir Billah b. Hi-şam'ın veziri idi... Daha sonra o, Hişam el-Mu'tedd Billah b. Mu¬hammed b. Abdilmelik b. Abdirrahman en-Nâsır'm veziri olmuş¬tur».
Adı geçen Hişam'a Kurtuba Valisi İbni Cehver, 418 H. yılında bi'at etmişti. Hişam, Lâride'de idi. Burada üç yıl kalmış, sonra Kur¬tuba'ya gelmiş ve 422 H. yılında hal'edilmiştir. Bu zat, Endülüs Emevî hükümdarlarının sonuncusudur. el-Makkarî onun hal'edilişi hak¬kında şöyle der:
«Ordu, onu, 422 H. yılında hal'etti. O da Lâride'ye kaçtı. 428 H. yılında öldü. Böylece Emevî devleti yer yüzünden silinip gitti. Mağrip'de hilâfet teşbihi dağıldı. Halifelerden sonra Tevaif-i Mülûk or¬taya çıktı. Berberi, Arap, Mevâlilerden emir ve reisler her tarafa da¬ğılarak ülkeyi paylaştılar.» [17]
Hilâfet adına hükümran olan Emevî hanedanı yer yüzünden si¬lindi. Bu hanedanın ortadan kalkışı, İbni Hazm'in kesin olarak ilme yönelmesine, kendisinin ve ailesinin bundan sonra siyasî nüfuz sa¬hibi olmaktan ümidini kesmesine sebep oldu. Onun ilme dönüşü, İs¬lâm için çok hayırlı olmuştur. Siyasî nüfuz bakımından ümit kırık-.lığına uğraması ise, vücutça hastalanmasına, ruhî bir perişanlığa düşmesine ve insanlardan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bu yüz¬den İbni Hazm'in yazılarında daima bir hiddet göze çarpar. [18]

Yaşayışı

İbni Hazm, zenginlerin yaşayışına benzer bir hayat sürmüştür. Onun çiftlikleri vardı. Gerçi İbni Hazm, ailesinin bası mâli gelirin¬den mahrum kalmıştır. Fakat bu, kendisini fakirliğe düşürmemiş veya o, zenginliğini kaybetmemiştir. Şu kadar ki İbni Hazm, kay¬bettiği şeyleri acı acı ve üzüntü ile anlatır. Bir arkadaşına gönder¬mek üzere kaleme aldığı «Tavku'I-Hamâme» adlı kitabının sonunda şöyle der:
«Sen biliyorsun ki zihnim karışık ve gönlüm muztariptir. Çün¬kü; biz yurttan uzak düşmüş ve vatandan kovulmuşuz. Zaman de¬ğişmiş, sultanın zulmüne uğramışız. Arkadaşlar değişmiş, vaziyet¬ler kötüleşmiş, günler bambaşka olmuş, bolluk gitmiş, yeni ve eski bir şey kalmamış, baba ve atalarımızın, kazandıkları yok olmuş, va¬tanda gurbet başlamış, mal ve mevki' gitmiş, bütün düşünce aile ve çocukları korumakla meşgul, âile yurduna dönme ümidi yok, za¬man ile boğuşmak ve kaderdekileri beklemek çok acıdır. Allah, bi¬zi ancak şekvası kendisine olanlardan etsin, bizi yine alıştığımız o nimete kavuştursun. Onun bize bıraktığı aldığından çoktur. İhsan¬ları bizi kuşatmaktadır. Bize verdiği nimetler sayısız olup şükrü öde¬nemez. Her şey onun lütuf ve ihsanıdır. Bizim kendi üzerimizde bir hükmümüz yoktur. Biz O'ndanız, dönüşümüz de O'nadır. Emanet olan her şey, emanet sahibine dönecektir. Önce de sonra da, başlan¬gıçta da sonuçta da hamd O'nadır.» [19]
Bu metinden anlaşılıyor ki İbni Hazm, zamandan şikâyet etmek¬tedir. Fakat, bunda teslimiyet de vardır. Bu metin gösteriyor ki İbni Hazm'in elinde kalan malı ihtiyacından fazla olup kaybettiği mal kendisini maişet sıkıntısına düşürmemiştir. Belki şikâyet ettiği şey, mevkiini kaybedişidir. İşte tatmış olduğu acı budur. Bu ise; nüfuz¬lu bir ailede doğup büyüyen ve sonra da bundan mahrum olan kim¬selerin duyacağı şeydir. Bununla beraber İbni Hazm, dünya mev¬kiine karşılık günümüze kadar kendisini ebedîleştiren ilim mevkiine sahip olduğu halde vezirlik ve saltanatlı günlerini unutamamıştır. [20]

Seyahatleri

Cennet misali Endülüs şehirlerinde İbni Hazm seyahatlere baş¬lamış, nereye gelmişse orada kolayca oturma ve refahlı bir.yaşayış imkânına kavuşmuştur. O, bu seyahatleri sırasında kendi fıkıh ve görüşlerini yaymıştır. Arapçaya hâkim oluşu; hikmet, felsefe ve cedel metodlarmı bilişi, her yerde gençleri kendisine çekiyordu. Dolayısiyle gençler, İbni Hazm'in etrafını çeviriyor, görüş ve fikirleri de onları sarıyordu. İbni Hazm'in görüş ve fikirleri onların düşünce¬lerinde gözle görülür bir tesir icra ediyordu. Bu seyahatler, İbni Hazm'in hem ruhunu huzura kavuşturuyor, hem de kendi fikrini yaymasına vesile oluyordu.
İbni Hazm, bu seyahatlerinin birinde el-Bâci ile karşılaşmış ve aralarında fıkhî münakaşalar olmuştur. el-Makarrî, onların bu kar¬şılaşmalarını naklederken şöyle der:
«O, (el-Bâcî Endülüs'e) gelince îbni Hazm'in gözlerinde bir par¬laklık görmüştür. Ancak İbni Hazm, mezhebin dışına çıkıyordu. En-dülüs'de onun ilmiyle kimse meşgul olmuyordu. Fakihler onunla mücadele etmekten âciz kalmışlardı. İbni Hazm'in görüşlerine câ¬hil halktan bir zümre bağlanmıştı. Mayorka,adasına gelince ilmî sa¬hada buranın reisi olmuş ve Mayorka'lılar ona . bağlanmışlardı. Ebu'l-Velîd (el-Bâcî) gelince halk bunu kendisine haber vermiş, o da İbni Hazm'in yanma varıp münazaraya tutuşmuş ve onun yan¬lışlarını ortaya koymuştur. el-Bâcî'nin böyle onunla bir çok müna¬zara meclisleri vardır.» [21]
Bu münazaralar, İbni Hazm'in olgun bir yaşa gelmesinden son¬ra, yani gençlik çağını aşıp orta yaşlarına ulaştığı zaman olmuştur. el-Bacî'nin Endülüs'e ancak, 440 H. yılında gelmiş olduğu tesbit edil¬miştir. Buna göre işaret ettiğimiz münakaşalar bu tarihte cereyan etmiştir ki, İbni Hazm bu sırada elli yaşını geçmişti.
îbni Hazm, birçok emirlerin yardımından mahrum olmuştu. Ona, ancak arkadaşları ve valilerden bazı bilginler destek oluyorlardı. İbni Hazm'in Mayorka adasındaki ikameti, buradaki ilmî riyaseti ve bura halkının kendisine hayranlığının sebeplerinden birisi, onun ar¬kadaşı Ahmed b. Raşîk (öl. 440 H.)'in Mayorka valisi oluşudur. Bu vali, îbni Hazm'i desteklemekte ve ona yardım etmekteydi.
Adı geçen valinin ölümünden sonra İbni Hazm'in durumu hü¬kümet yanında zayıflamış, geldiği her yerde olduğu gibi burada da fakihler İbni Hazm aleyhinde tezahürata başlamışlardır, Bu mak¬satla Ebu'I-Velid el-Bâcî'de,n medet umumuşlardır. Bunun üzerine el-Bâcî, İbni Hazm ile münakaşa etmiş ve İbni Hazm'in fikirlerini hazmedemiyenlerin iddiasına göre el-Bâcî onu yenmiştir.
İbni Hazm Mayorka'dan münakaşada yenilmiş olarak değil, ken¬disini destekleyen yardımcıyı kaybettiği için gitmiştir. el-Bâci'nin bu galibiyeti, hüccet ve burhana değil, bilâkis adamlarının sayıca çokluğuna bağlıdır.
İbni Hazm'i fakihlerin suçladıkları şey; Mâliki mezhebine mu¬halefet edişi, hattâ bu mezhebe saldırışı ve re'yi fıkhı bir metod ola¬rak benimseyen fakihlerin büyük çoğunluğunun görüşlerini şiddet¬le yere çalışıdır. Çünkü İbni Hazm, yalnız nass'lara dayanıyor, ken¬di hesabına sadece nass'larm fıkıh olduğunu ve bunlardan başka bir fıkıh bulunmadığını söylüyordu. Ona göre aklın bu nass'ları anla¬maktan başka bir vazifesi yoktur. Eğer akıl, nass'lardan ileri gider¬se ortaya koyacağı şeylerin şer'î hüküm olması mümkün değildir.
İbni Hazm, Mayorka'dan ayrıldı ve diğer Endülüs şehirlerinde dolaşmaya başladı. Kitaplarını da yanında taşıyordu. Dili ve kalemi son derecede keskin ve kuvvetli olan İbni Hazm, inandığı şeyleri şid¬detle ve fütursuzca savunuyordu. [22]

Kitaplarının Yakılışı

İbni Hazm, Endülüs'te hayli dolaştıktan sonra 439 - 464 H. yılların¬da iktidarda olan el-Mutazıd b. Abbâd'm hükümdarlığı zamanına rastlayan senelerini İşbiliye'de geçirmiştir.
el-Mutazıd, artık ihtiyarlamış olan bu büyük âlime hiçbir saygı duymamıştır. Hattâ ona kin beslemiş ve ruhi bir ceza tatbik etmiş¬tir ki, bir âlim için bundan daha fena bir ceza düşünülemez...İşte bu ceza, onun kitaplarını yaktırmak olmuştur. Şukadar ki birçok tecrübelerle karşılaştıktan, kaderin acı ve tatlı şerbetlerini içtikten sonra bu felâketin gelişi onu fazla üzmemiştir. Bunları ve adı geçen el-Mutazıd'm soyunu kısaca anlatmak istiyoruz: el-Mutazıd, Kadı Ebu'l-Kasım Muhammed b. îsmâîl b. Abbad el-Lahmî'nin oğludur, Abbad oğullan hanedanının kurucusu adı geçen kadıdır. îşbiliye'li-ler onu, Hammûd oğulları devrinde ve bu hanedanın zayıflaması üzerine emir olarak ilan etmişlerdir: Bu zat, İşbiliye ve çevresini, ulemâ ve ileri görüşlü kimselerden seçilerek kurulan bir şûra mec¬lisi ile idare etmiş, memleket işlerini, 439 H. yılında ölünceye kadar güzel bir şekilda yürütmüştür.
Bundan sonra işbaşına gelen oğlu el-Mutazıd, şûra meclisinden yardım görerek babasının yolunu takip etmiştir. Fakat birden bire istibdat hevesine kapılmış ve şartlar da kendisine yardım etmiştir. Lâkin o, bu istibdat fikrini nasıl gerçekleştirecekti? Babası, gücünü millet tarafından seçilen bir meclisin iradesinden alıyordu. O, iktit darı eline aldığı zaman Emevî ve Abbasîlerde olduğu gibi soyca her hangi bir hilafet hanedanına mensup değildi. Bununla beraber o, bu makamı ele geçirmesinde beis görmemişti. Çünkü, iktidarı Eme-vi halifelerinden Hişam b. el-Hakem el-Müeyyed'den aldığını ve bu zatın hâlen yaşadığını iddia ediyordu. Halbuki adı geçen Hişam, 422 H. yılında ölmüştü. Söylendiğine göre yukarıdaki iddia, el-Mu'tazıd'-ın babası olan kadı (Ebu'l-Kâsım Muhammed b. İsmail tarafından ortaya atılmıştır. Ekseriyetin kanaatma göre işe, bu iddiayı el-Mu'ta-zıd kendisi ortaya atmıştır.
Böyle bir uydurmaca karşısında İbni Hazm susamazdı. Bu iddia onun bağlı olduğu insanları ilgilendiriyordu. Bu sebepten o, «Naktu'l-Arûs» adlı küçük eserinde keskin diliyle bu iddianın iç yüzünü or¬taya dökmüştür. îbni Hazm, bu eserinde şöyle demektedir:
«Öyle bir uydurmaca ki, tarihte bunun misli görülmemiştir. Hi¬şam b. el-Hakem el-Müeyyed'in ölümünden 22 sene sonra Husrîler-den bir adam çıkıyor ve kendisinin Hişam olduğunu iddia ediyor, kendisine bi'at ediliyor, bütün Endülüs minberlerinde muhtelif, zamanlarda onun adına hutbeler okunuyor, onun için kanlar, dökülü¬yor ve ordular birbirine giriyor.» [23]
İşte el-Mu'tazıd veya babası, adı geçen Hişam namına hüküm¬darlık yapıyorlardı. İbni Hazm ise bunların iddiasını açıkça çürütüyordu. el-Mu'tazıd da şiddetli ve katı kalbli bir insan olup gayesini gerçekleştirmek için onu yolundan hiç bir duygu alıkoymuyordu. Hattâ o, bu yolda oğlunun kendisine suikast hazırladığını öğrenince onu dahi öldürtmüştü. el-Mu'tazıd, kendisinin aleyhinde atıp tutan kör bir şahsın malını müsadere etmiş, o da Mekke'ye kaçıp Beytu'l-Haram'da el-Mu'tazıd'a beddua ederek yine aleyhinde bulunmuştur. el-Mu'tazıd da birini gönderip onu zehirleterek öldürtmüştür.
îbni Hazm'in kitaplarını yaktıran İşbu el-Mu'tazıd'dır. Fakat, bu işi nasıl gerçekleştirmiştir? Her yerde âlimler, îbni Hazm'in görüşle¬rine karşı tahammülsüzlük gösteriyorlardı. Bilhassa onun İmam Mâlik'in görüşlerine hücum edişi, Şark ve Garb fakihlerinin büyük ço¬ğunluğuna aykırı bir içtihad metoduna sahip oluşu düşmanlarını artırıyordu. Yukarıda gördük ki, Îbni Hazm, Mayoçka'dan âlimlerin gazabına uğrayarak uzaklaşmıştı. Elebette îşbiliye'de de böyle bir gazabla karşılaşacaktı.
Burada, bu büyük âlimin inancı uğruna karşılaştığı iki çeşit ga¬zabın mevcudiyetini görüyoruz:
1 — Âlimlerin gazabı,
2 — Emîrin gazabı.
Çünkü İbni Hazin, Emîrin kendisinin veya babasının ortaya at¬tığı Hişam adına hükümet iddiasını ibtal ederek, onun iktidarını çü¬rütüyordu. Emîr, bunun intikamını elbette alacaktı. O, bunu gerçek¬leştirmek için âlimleri müdafaa kisvesine büründü ve İbni Hazm'in kitaplarını yaktırdı. Zira âlimler, onun kitaplarını tanımıyorlardı. Îbni Hazm için kitaplarının yakılması en büyük işkence sayılmıştı. Fakat o, bu ruhî işkencenin altında kalacak bir kimse değildi... O, muarızlarının, kâğıtları yaktıklarını, aslında kitaplarından hiçbir şey yakamadıklarmı söylemiştir.
Bundan anlaşılıyor ki, îbni Hazm'in kitaplarının bütün nüsha¬ları yakılmamıştır. Çünkü talebeleri, her yerde onun kitaplarını mu¬hafaza ediyorlar ve nüshalarını çoğaltıyorlardı. [24]

Leble'dekî Çiftliğine Dönüşü

Alimler, îbni Hazm'in ilmine karşı çekemezlik göstermişler, emirler de onun ahlâkını ve kuvvetli cesaretini hazmedememişlerdir. Îbni Hazm bundan dolayı çok yer dolaşmış, ilmini gençler ara¬sında yaymış ve her yerde âlimlerin kin ve kıskançhklanyla karşı¬laşmıştır. Emirlerden onu destekleyen çok az olmuş; ekseriya emir¬ler ona değil, âlimlere yardım etmişlerdir. Îbni Hazm'i öyle güç bir duruma sokmuşlardır ki nihayet o, ailesinin Kurtuba'ya gelmeden önceki memleketi olan küçük bir köye [25] sığınmıştır. Burası Leble bölgesinde olup orada Îbni Hazm'in bir çiftliği vardı. O, kendisini burada sükûnet ve huzur içerisinde ilmî araştırmalara vermiştir. Fa¬kat, bir çok eserlerinde görüldüğü gibi devamlı bir üzüntü içindeydi. Yanına gençler gelip onu dinliyorlar ve kendisinden ilim tahsil ediyorlardı. İbni Hayyan bu konuda şöyle der:
«Melikler (Emirler), Îbni Hazm'i kendilerine yakın yerlerden uzaklaştırıyorlar ve memleketlerinden sürüyorlardı. Nihayet onu yalnızlığa mahkûm ettiler. O da, Leble çölündeki memleketinin top¬rağını tercih etmiş ve burada 456 H. yılında ölmüştür. İbni Hazm, bu¬rada tamamen serbest idi. Onların (âlimlerle emirlerin) kendisiyle bir ilgisi yoktu. O, memleketin vahalarından kendisine gelen ve on¬dan umumi olarak istifade etmek isteyenlerle hiçbir şeyden korkma¬yan genç talebelerine ilmini öğretiyordu. Onlara hadis rivayet edi¬yor, fıkıh anlatıyor ve bunları yetiştiriyordu. O, ilimle meşgul olma¬yı, telife devamı ve çok eser yazmayı elden bırakmıyordu.» [26]
Kısaca, İbni Hazm sürgün edilmiş fakat, ilmi gizlenememiştir, İbni Hazm'i sürgün edenler ve nihayet onu köyünde oturmaya mec¬bur kılanlar, ondan fışkıran ilim nurunu söndürmek istemiştir. Al¬lah da bu ilmi tamamlamayı murad edip öğrenmek isteyenlere onu müyesser kılmıştır. Tarih, îbni Hazm'i sürgün edenlerin adını silmiş¬tir. Onun ismi ise bütün müslüman âlimleri, hattâ bütün insanlar arasında olanca parlaklığı ile yaşamaktadır.
İbni Hazm, mal ve büyük bir nüfuza vâris olmuş, vezirlik maka¬mına gelmiş, fakat bunlann hepsi tarih içinde kaybolup gitmiş, sa¬dece onun âlimlik sıfatı, tarihin karanlıklarını yararak günümüze kadar [27]gelmiştir. [28]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İBNİ HAZM VE ZAHİRÎ MEZHEBİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İMAM MÂLİK ve MEZHEBİ [1]
» İMAM CAFER VE MEZHEBİ
» Hanefi Mezhebi'nîn Gelişmesi Ve Yayılışı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: Mezheplerimiz Ve Fıkıh Kaynakları :: Hanefi Mezhebi :: Şafii Mezhebi :: Maliki Mezhebi :: Hanbeli Mezhebi :: Diğer Mezhebler-
Buraya geçin: