buharalıbilvanisli.com
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

buharalıbilvanisli.com

Sofilerin Buluşma Noktası Buhara
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
buharalıbilvanisli.com Son Konular
KonuYazanGönderme Tarihi
Salı Şub. 08, 2011 11:13 am
Cuma Ocak 28, 2011 9:56 am
Salı Ocak 11, 2011 10:43 pm
Salı Ocak 11, 2011 10:41 pm
Çarş. Ocak 05, 2011 8:01 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:57 am
Çarş. Ocak 05, 2011 7:40 am
Salı Ocak 04, 2011 6:58 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 6:32 pm
Salı Ocak 04, 2011 9:37 am
Ptsi Ocak 03, 2011 7:15 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 7:02 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:55 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:43 pm
Ptsi Ocak 03, 2011 6:27 pm
Perş. Ara. 30, 2010 10:23 am
Perş. Ara. 30, 2010 8:27 am
Paz Ara. 26, 2010 2:53 pm
Paz Ara. 26, 2010 2:43 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:11 pm
Cuma Ara. 24, 2010 1:34 pm
Cuma Ara. 24, 2010 8:50 am
Perş. Ara. 23, 2010 1:19 pm
Perş. Ara. 23, 2010 8:12 am
Similar topics

 

 kadere iman

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
numanda

avatar


Mesaj Sayısı : 5
Kayıt tarihi : 02/07/10
Yaş : 52
Nerden : ankara gazi

kadere iman Empty
MesajKonu: kadere iman   kadere iman Icon_minitimePtsi Tem. 05, 2010 10:51 am

Varlıktaki her şey, yüce Allah'ın kudretinin eseri­dir. Her şeyin sahibi olan, elbette ki her şeyi yaratacak bir güce sahiptir. O halde Allah, her şeye güç yetirendir. Evreni bu mükemmel düzen ve uyumuyla birlikte yara­tan, olabilecek yaratılış alternatifleri arasından bunu se­çen, bu muhtemel alternatiflerin tamamım içeren bir il­me ve özgür bir iradeye sahiptir. Sonsuz bir kudret, ta­mamen bağımsız irade ve sonsuz bir ilme sahip olan, zorunlu olarak mükemmel bir hikmet ve adalete de sa­hiptir.

Kader konusu, yaptığımız bu girişten de anlaşıla­cağı üzere Allah'ın her şeye güç yetiren kudretini, her şeyi kapsayan ilmini, tamamen özgür olan iradesini, üs­tün hikmet ve mükemmel adaletini ilgilendirir.[134]

İslam düşünce tarihinde kader konusuyla ilgili üç temel eörüş ileri sürülmüştür:

Cebriye olarak bilinen eğilime göre insan, önce­den belirlenmiş kaderinin mahkûmudur. Tıpkı esen rüzgârın önündeki hafif bir tüy gibi, rüzgârın estiği yö­ne doğru yönlenir. İnsanın herhangi bir iradesi yoktur. Kaderinde ne yazılmış ise, onu yapmak mecburiyetin­dedir.

Bu görüşün ortaya çıkmasında sosyal sebepler ol­makla birlikte görüş sahipleri, Allah'ın kudret ve irade­sinin mutlakhğını ifade eden nassları esas alırlar. Ayrıca, Allah'ın adaletini ve hikmetini göz ardı ettikleri gibi in­sanın irade ve seçimini ifade eden nasslan da görmez­likten gelmişlerdir.

İnsanların böyle bir görüşe varmalarında önemli etkenlerden biri, zalim yönetimler ya da sosyal problem­ler alanda ezilmeleri ve içinde bulundukları durumu aş­ma konusunda kendilerinde güç bulamamalarıdır

Etkenlerden bir diğeri ise, ahlâk konusunu ilgi­lendirir. Günah ve ahlâksızlık batağına düşenler, suçla­rını kadere yüklemek için böyle bir görüşe yönelirler.

ikinci görüş, Mutezile olarak adlandırılan ve insa­nın mutlak bir hürriyete sahip olduğunu ileri sürenlerin görüşüdür. Onlara göre, mümkün olan alternatifler içe­risinde insan mutlak bir hürriyete sahiptir. Genelde problemlerini çözmüş ve kendilerinden son derece emin olan toplumlarda yaygınlaşan bir görüştür bu. Ni­tekim bu görüşün Müslümanlar arasında yaygınlık ka­zandığı asırlar, Müslümanların güçlü oldukları dönem­lerdir.

Üçüncü görüş ise, Ehl-i Sünnet'in görüşüdür ki, yukarıdaki iki görüş arasında orta bir yol izlemiştir. Bu­na göre, amellerin sebebi, insana verilen cüz'i iradeye, o amellerin yaratılışı ise, Allah'a aittir. Bununla birlikte Ehl-i Sünnet içerisinde Cebriyeye yakın görüşte olanlar olduğu gibi Mutezile'ye yakın görüşte olanlar da vardır.

Bu farklı bakış açıları sadece İslam düşüncesine has değildir. Diğer din mensuplarıyla filozofların da buna paralel bakış açıları vardır. Yukarıda da değindiğimiz gibi kadere farklı bakış, toplumların sosyal yapılarıyla da yakından ilgilidir. Hatta bir bireyin durumundaki 5osyal veya biyolojik farklılıklar bile, o bireyin kader konusuna bakışını etkileyebilmektedir. Genelde bireyler genç, sağlıklı ve imkânlara sahip oldukları dönemlerde hürriyetçi, yaşlandıklarında ya da sağlıklarını ve imkân­larını yitirdiklerinde cebriyeci bir anlayışa doğru yöne­lirler. Kur'an-ı Kerim, toplumların ve kişilerin konumla­rına paralel olarak çizdikleri bu zikzakları orta bir nok­tada tutma çabası içerisindedir.

Konunun ayrıntılarına girmeden önce şunu belir­telim ki, konuyu incelerken, klişeleşmiş ifadelerden mümkün mertebe kaçınmaya gayret ettik, ilgili âyetle­rin yorumuyla yetinmeye ve farklı kelam ekollerinin girdikleri tartışmalara girmemeye çalıştık. Yorum yapar­ken de âyetlerin anlam ve muhtevalarından uzaklaşma­maya çalıştık.

Kader inancının, bir prensip şeklinde Kur'an'da yer almadığını fakat kader'i içeren âyetlerin var olduğu­na daha önce dikkat çekmiştik. Kuşkusuz kaderin bir prensip şeklinde yer almamış olması, ona inanılmama­sını gerektirmez. Bilakis mü'min, âyet âyet Kur'an'da yer alan her hususa inanır. Kaldı ki kader konusu bir­çok âyette yer almaktadır. Belki de bir prensip şeklinde yer almaması, bütünüyle Allah'ın ilim sıfatının çerçevesi İçerisinde olması sebebiyledir. Allah'ın ilim sıfatının bir alt başlığı olması nedeniyle Allah'a İman konusundan sonra Kader konusunu incelemeyi uygun gördük. Ka­dere iman etmek, Allah'a iman etmeye dayalı ve onun tamamlayıcısı durumunda olan bir inançtır. Kur'an-ı Kerim'de bir prensip şeklinde yer almamasının başka nedenleri de olabilir. Bizim burada yaptığımız, bir vakı­ayı tespit etmekten ibarettir.

Kelam ilmiyle uğraşanlar, Allah'ın tekvini ve teşriî olmak üzere iki iradesinin bulunduğunu söylerler. Tek­vini irade, Allah'ın yaratmasıyla, teşriî irade ise, uysun­lar diye insanlara gönderdiği talimatla ilgilidir. Tekvin! irade, uyulması zorunlu olanıdır. Teşriî irade karşısında ise, insanlar tamamen özgür bırakılmışlardır. Buna uy­mak onların seçimi çerçevesindedir. Bu anlamda üç tür kader vardır: Zorunlu olan kader, karşısında insanların özgür oldukları kader ve bir de bu ikisi arasında yer alan; bir yönüyle zorunluluğu, bir yönüyle de insanın özgürlüğünü ilgilendiren kader.

İnsan, ne zaman ve nerede dünyaya geleceğini, hangi baba ve anneden doğacağını, ne zaman ve nerede öleceğini, hangi milletten olacağını; zenci mi, beyaz mı; çirkin mi, yakışıklı mı olacağını seçmez. Bu, zorunlu bir kaderdir:

"Şüphesiz ki ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'-dur. O'ndan başka ilah yoktur. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.[135]

Aynı şekilde doğduktan sonra ben bebek olarak kalacağım, büyümeyeceğim ya da ölmeyeceğirrudeme hürriyetine sahip değildir. Soğuğu soğuk olarak, sıcağı sıcak olarak hisseder. Buna karşı koyma özgürlüğüne sahip değildir. Bu ve benzeri durumlar zorunlu kader­dir. Bu anlamdaki kaderle ilgili olarak yine şöyle buyu-rulmaktadır:

"Rabb'in, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münez­zehtir ve şanı yücedir. Rabb'in, onların, sinelerinde gizledik­lerini de, açığa vurduklarını da bilir. İşte O, Allah'tır. On­dan başka tanrı yoktur. îlkinde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürülecek­siniz."[136]

"O'nun işi, bir şey yaratmak istediği vakit sadece 'oV demektir ve o şey derhal var olur."[137]

Bu arada şunu belirtelim ki, Cebriyeci anlayışı be­nimseyenler, bu konuyla ilgili âyetleri, hayatın her ala­nına genelleştirerek görüşlerini desteklemeye çalışırlar.

İkinci çeşit kaderde durum böyle değildir. Burada insanın iradesi ve hürriyeti esastır. İnanç seçme, ahlâka taalluk eden konular; günlük davranışlarımız bu çerçe­vededir. Burada Allah tarafından herhangi bir baskı söz konusu değildir. "De ki: Hak, Rabb'inizdendir, dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin."[138]

Mutezilî anlayışı benimseyenler, bu alanla ilgili âyetleri esas alır ve onları hayatın her alanına genelleş­tirmeye çalışırlar.

Üçüncü çeşit kadere gelince, bir yönüyle zorunlu­dur, insanın onun üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. ncak oluşumundan sonra insanın iradesini ilgilendi­ren bir yönü de vardır. Kaderin bu çeşidi, insanın ken­disinden kaynaklanmayan musibetlerle iyiliklerdir. Du­rup dururken insan bir musibete uğrayabilir ya da bir mükâfata kavuşabilir. Bu yönüyle tamamen zorunludur.

Ancak, onunla karşılaştıktan sonra insanın iradesi dev­reye girer; musibete katlanıp sabredecek mi, etmeyecek mi? Gelen mükâfata şükredecek mi, yoksa nankörlük

mü edecek? Çünkü hayatın tamamı; insanın başına ge­len musibetleriyle, karşılaştığı başarılarıyla birlikte bir imtihandır:

"Her canlı, ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan edeceğiz. Ve siz, ancak bize dön­dürüleceksiniz"[139]

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
kadere iman
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» KAZA VE KADERE İMAN
» kitaplara iman
» ALLAHA C.C. İMAN

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
buharalıbilvanisli.com :: İmanın Şartları :: Allaha (c.c) İman :: Peygamberlere İman :: Kitaplara İman :: Meleklere İman :: Kader ve Kazaya İman-
Buraya geçin: